ruyetiaskkitabi - FarukArslan.com
Transkript
ruyetiaskkitabi - FarukArslan.com
Rü’yeti Aşk Rüyeti Şîr Fârûk FARUK ARSLAN Kimdir? 12 Nisan 1969′de Ankara’da doğdu. 3 Azerbaycan Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünü bitirdi ve Hazar’ın Statüsü konusunda tez yazarak 1997′de ‘Uluslararası Hukukçu’ ünvanını kazandı. Kanada’da Centennial College’den 2008’de ‘Sosyal Toplumcu’ ile mezun oldu. Toronto’da York Üniversitesi’nde Liberal Sanatlar ve Profesyonel Eğitimleri Honour Sosyoloji alanında eğitim aldı. Wilfred Laurier Üniversitesi’nde Sosyal Hizmet Masterı yaptı ve Sosyolog oldu. Halen Kanada’da Çocuk Esirgeme Kurumu’nda Sosyal Hizmetler Uzmanı olarak çalışmaktadır. Azerbaycan Gazeteciler Cemiyeti, Ankara Diplomasi Muhabirleri Derneği, Kanada Etnik Gazeteciler Derneği ve Ontario Sosyal Hizmet İşçiler Koleji ile Derneğinin üyesidir. Orta Asya’da Zaman gazetesi bürolarını kurmaya 17 Şubat 1992′de giden 19 kişilik ilk ekibin içinde yer aldı. Azerbaycan’a hizmete giden ilk muhacir Türk öğrencilerin belletmenliğini üstlendi. Azerbaycan Zaman’da haber ve yazı dizisi yazmaya başladı, Karabağ, Çeçenistan ve Abhazya savaşlarını yakından takip etti. Hazar’ın enerji rezervleri ile ilgili yazdığı 3 binden fazla haber ve makale Türk ve yabancı basında yayımlandı. Azerbaycan Zaman Gazetesi’nin dağıtımdan reklama, bürolar, matbaa gece sorumluluğundan, muhabirlik, haber müdürlüğü ve köşe yazarlığına kadar her alanda görev yaptı. 1995 ile 1998 arası CHA Azerbaycan temsilciliğini 3 yıl yürüttü. Üç yıl arka arkaya en fazla haber yazan CHA muhabiri ödülünü aldı. 2 yıl süresince Türkiye’de yayımlanan Zaman gazetesinde Bakü Mektubu adlı köşeyi yazdı. Azerbaycan’da yayımlanan 60 bin tirajlı ilk çocuk gazetesi Tomurcuk’un kurucularından oldu. Ağustos 1998′den itibaren Zaman gazetesinde 2000 yılı sonuna kadar Ankara’da diplomasi, ‘Yurtdışı Baskılar’, dış politika, enerji ve başbakanlık muhabirliğini yürüttü. 14 ülkede basılan Zaman’lara yönelik özel araştırma dosyaları hazırladı. Türk dünyası özel muhabirliği yaptı. Kırka yakın ülkeyi gazeteci ve fotoğrafçı olarak gezdi. Dış politika, diplomasi, Türk dünyası, Rusya, Orta Doğu, Avrupa Birliği ve enerji politikaları konularında uzmanlaştı. 1998-2004 periyodunda Muhsin Yazıcıoğlu’nun kurduğu Büyük Birlik Partisi’nin yayın organları Gündüz, Muhalif, Gelecek Gazetesi, Hür Gelecek gazetelerinde Türkistan adlı köşeyi yazdı. 2008 başından itibaren ise Alperen Ocakları’nın online medyası olan Milli Ocak haber portalında ve Alperen dergisinde köşe yazıları yazdı. 2002 ile 2004 arasında Kanada’da yayımlanan Sunrise dergisinin kurucusu oldu. 2005 yılından beri Canadatürk gazetesi ve 2012’den beri Çorum Manşet gazetesinde köşe yazarıdır. Yayımlanmış Eserleri: Matrix’in 11 Eylül Kurgusu, Q-Matris Yayınevi, Nisan 2004. Hazar’ın Kurtlar Vadisi: Petrol İmparatorluğunda Güç Savaşları, Karakutu Yayınları , Nisan 2005, Ağustos 2006. Net Kırılma: Evenjelik Harbin Kurgusu, Karakutu Yayınları, Nisan 2005. Petrol Satrancı, Lulu Publisher, Nisan 2006. Kanada’ya Gelmenin Yolları-Kurtar Bizi Kanada, Lulu Publisher, Haziran 2006. Mesih’in Hızır’ı Barnaba: Hristiyanlığın Gizli Tarihi, Karakutu Yayınları, Kasım 2006. Keşmir’de Hz. İsa Efsanesi, Karakutu Yayınları, Aralık 2006. Vadi’nin Şifresi Çözülüyor Evreca Yayınevi, Temmuz 2006 Kurtlar Vadisi Fenomeni, Lulu Publisher, Eylül 2006. Karakutu Ergenekon’un Karanlık İsmi: Tuncay Güney, Karakutu Yayınları, Kasım 2008. Mason Bektaşiler, Karakutu Yayınları, Nisan 2009.Mayıs 2010. Van Gölü Canavarı JİTEM. Lulu Publisher, Mayıs 2011 Gurbette Aykırı Konuşmalar, 15 Tarihi Röportaj. Lulu Publisher, Haziran 2011. Türkistan ve Ötesi, Gezdiklerim, Gördüklerim. Lulu Publisher, Temmuz 2011. Teşkîlât-ı Ergenekon, Lulu Publisher, Ağustos 2011. Kanadalı Müslümanlar, Mühtediler, Türkler, Lulu Publisher, Ağustos 2011. Biladı Ekrad: Kürdistan, Öteki Adam, Nisan 2013. ÖNSÖZ YERİNE Dur Gitme Dur gitme, gidersen eğer, Gidersin, sormadan istediğin her yere, Dur gitme, vazgeç diyen bulunmaz. Bin pişman olur, yıkılırsın bir köşeye, Gitmek kolay, dönmek zor diyen bulunmaz. Çaresiz sızlayan kırık kalbini, İstesen de saran bulunmaz. Derdime çare dediğin gün, Derdine derman bulunmaz. Unutulur gidersin bir gün köşede, Sen ne yaptın diyen bulunmaz. Kırılır kolun, yeninde kalır, Yaranı, derdini, gören bulunmaz. Sevenler bir bir gider yanından, Ardında kalan bulunmaz. Feryadın düğüm olur boğazında, İnan ki duyan bile bulunmaz. Yalnız geldiğin gibi yalnız gidersin, Vefasızdır çok sevdiğin bu dünya. Tabutun yerde kalır ey dost, Mezarına gelen bulunmaz. Sevdiğin yurtlar, sevdiğin evler, En güzel günlerin geçtiği yerler, Dostların yanından geçip giderler Durup da fark eden, gören bulunmaz. Yaşlar ile dolar gülen gözlerin Hüsran ile haybet olur günlerin Dağılır zülfün ziyan olur sözlerin Gel gidelim diyen bulunmaz Hani sevdiklerin hani onlar nerede Şimdi gitmiş hepsi ayrı yerlerde Özledim deyip gelişlerinde İnan ki saffet samimiyet bulunmaz Hasret ile kavruldu mu yüreğin Boşa gider gayret ile emeğin Kapanır yollar alamazsın haberin İki satır haber yazan bulunmaz Uçan kuşa esen yele sorarsın Gelen giden yok mu diye ararsın Çaldığın her kapı kapanınca yüzüne Ne olursan ol gel diyen bulunmaz Sevdiğin gelmez seven gelse de Kaçışır insanlar ürperir ruhlar Mermer bir heykel gibi duran cesedine Namazını kılan bulunmaz Sessiz köşeler yerin yalnızlık dostun olur Heder oldu derler kaderin heder olur Gidersen eğer semenin sağmanın yağma olur Olsun gel kazanırsın yeniden diyen bulunmaz Gözden ırak olan ırak olur gönülden Mü’min belli olur özünden sözünden Ben mü’minim deyip dönüp gelmezsen Vallahi bir daha gel diyen bulunmaz (Dur gitme gidersen eğer inan ki bunların hepsi olur.) AHMET MEVLANA 29 Nisan 2013 TAKDİM YERİNE Rü’yeti Aşk İlâhî aşk, yakdı cismü cânımı Âlem-i misâlde rü’yeti aşkımı Hâsıl olan kalbe yakîn sanımı Yıktı yaktı yok etti ünü şanımı Sûreti hakîkat sanır, kanar idim Rü’yetimde hâsıl görünürdü asıl Zıllerinden uzak zıllin sûreti idim Sevdi bu gönül, ölse ele yârdı asıl Gizli denizleri âşıklar bilir izhâr oldu İlmel yakin insu cinne etti aşkı zuhur Remzini gören âşık rü’yete âgâh oldu Kendini bildirmek için etti Hû zuhur Herkese nasîb olmadı, huzûrun neşesi Ebedî hâtıradır zamanlarda doğan ânlar Serdârsan mahremde doyulmaz neşesi Kadrini Sofi derviş bir nebze belki anlar Gizli bir miftâh çevirdi kalbimi güle Nefsimin isyânları gayri nâfile çabası Her bülbül âşık olur böyle vefâlı güle Zemherîrde ılık bir behâr sesi çabası Her rü’yetin kalbime âb-ı hayât katresi Başka rûhumun yok hiç kurtuluş çâresi Hû cihânın ukbânın bir teki, bir dânesi Günâhkârlar için tevbe kâr merdânesi Ateş denizinde mumlardandı gemin Ciğerimi yakardı ateş koru çıkıverdi Nice mumyadan devler şeytan gemin Başa gelen çekilir der Hızır geliverdi İnsan küçülür hep büyüyünce endişe Akmıyor ruhuma deli rüzgârın Hû eli Yangın ıslatır gözyaşımı binbir endişe İlhâm kaleminde aşkımın Hû rü’yeti Kan damladı iki damla iki yanağıma Akan iki nehir arası iste bir damla su Gökyüzü dolar, boşalır iki yanağıma Yağan yağmur rahmet iki damla su Derdimi sevdim demedim sevdâma Âvâreyim, başımı vurup taştan taşa Ne yanar kimse bana nede sevdâma Rüyeti Şir’e her dem sılâ yastan yasa 7 Nisan 2013 Kitchener, Kanada Nâ-çâre aşkına Çâreler kılar dili nâ-çâre aşkına Fâkiri hattı devletten ihraç eyler Hünkâra selâm söyle Pîr aşkına Derd-mend-i devleti dildâr eyler Mânâ yok Gezi’de altı üstü vur kir Yok ile var arasında esrârı zindan Kim şer attı ölmeden yaşar bir bir Aşinâ mıdır dosta vefâsız vicdan Hangi amel ile cennet vacip olur Aşk ile gül-i rânâya verdim gönlü Beyaz ruhlu çiçek dölü tuğba olur Hû çekip Mevlâ’ya verdim gönlü Gel sohbeti cânâna dinle sözü sazı Kim ârif kim anlar ol virdu cevâzı Var Sûfî dergâhta yandır kışı yazı Derviş kişi anlar bir Allah’a niyazı İnsan sanırsın külli vay başa toprak Gaflet ile zâyi eder ömrü âhî yazık Adam sanırsın şalı kül başa toprak Foyası âleme ibretlik fâş olur yazık Hizmet aşkında bir taksiri var gibi Kanlı zâlim zulmünü aşikâr eder Bigâne komaz aşk keremi var gibi Nice arz edeyim şan mücrim eder Gurbet ellerde ömrü geçirdi âh ile Dostum tecelli etse gerisi boş bana Sırrı aşk buldu saltanatı bin vah ile Gül cemâli görsem gerisi özge bana Rüyeti Şîr Kitchener, Kanada 28 Haziran 2013 Usandım Cândan bezdim cihândan usandım Bir baktın yüreğim nâr oldu aşkına Mal u mülk u hânûmandan usandım Öyle bir dert ki yalan olmaz aşkına Mecnûn etti beni âli sevdân efendim Cemâlindeki nur tebessüme müştak Pervâne etti nazarın beni âli efendim Gel rüyete kerem kıl kalbimi müştak Elbet âşık kul Züleyhâ olsa bilir aşkı Sağ iken şâirin kadri kıymeti bilinmez Belki beyhûde lafı izhar eylemez aşkı Bir aşka düşmeden âşık hali bilinmez Rüyâda güldüren gül dikensiz yâr Bülbül cefâdan usandı içim yanar Gülistanda nazlı yâr arama ağyâr Biçâre gül kokusuna meftûn yanar Revâ mı kırk yıllık dosta bunca cefâ Gönül ne dertten usanır ne gamdan Nedir bu hicrân nedendir dosta cefâ Azığı dert olanın şifâsı gelir gamdan Hasretin eyledi dilimi derde giriftâr Yaktın yıktın virândır ömrün kalesi Sevdiğim gurbette kim aşka giriftâr Kıl kadar meyl etmem yıkılsın kalesi Cümle âlem düşman olsa cân fedâ De mazlûmun âhı kalır mi hiç yerde İşte mûrâdı aşıkın ahına cümle fedâ Zalimin zulmüne razı olan kalır yerde Sîreti seven sûrette Leylâ’yı bilmez İçi harâp dışı mâmur olandır mağrûr Nefsini bilmeyen Mevlâ’yı da bilmez Safdil derûn derviş kibirliye mağrûr Rüyeti Şîr Fârûk Kitchener, Kanada 27 Haziran 2013 Gurbet Gurbete düştüm yok derdime çâre Bağ bezedim ağyara kurban gitti Şakıyan bülbüller âşık hemta yâre Hayırsız dost bir gül attı, hâra gitti Gülizâr gibi gülşende gül gönle beste Lâl olur bülbüler güftârı hüzün gurbet Yandım ateşi su suzân-ı firkata beste Şikeste kalp susar Rûy-ı cânân gurbet Devran değişti nâdânlarda aşka talip Mert belli değil âh nâmert belli değil Güman revaçta kim derde çileye talip Gedâ belli değil gurbet ehli belli değil Hileye hurdaya bel bağlar mı insan Bu devirde şefkat hürmet kalmadı Dilim varmaz derdi söylemez insan Vermez mûradı kalpte aşk kalmadı Çok gezdi gurbette derviş bir zaman Tamir ederken mekkâr dost sillesini Çok görüp geçirdi âh hamûş zaman Fark eder âdemin türlü türlü hilesini Hidâyet ehlinden gel olma mağdur Yüze gülenin sireti isyankâr kazaya Himmeti mürşidi bulmayan mağdur Razıyım de Mevlâ’dan gelen kazaya Eğer kalpte tutsa idin aşkın rızâsını Elbette terk ederdin nefsine ezâyı Vefâsız sevdâyı bırakta ara rızâsını Cihânda vefâlısı layık gördü ezâyı Gönül gurbete ele çıkmış bülbüle ne Zindan oldu anlı şanlı diyar can ada Ya gelinir ya gelinmez figan etsen ne Bülbül-ü âh u zâr su dolu giryan ada Gerek âşığın derdine bir derman ola Hicret içinde hicretim çeşmim hicran Aziz cânım davama hep kurban ola Sabreder Eyüp gibi Mecnûna hicran Bülbül-ü şeydâ olan bühtana kurban Cevher-i efşânın cevher-pâresi gurbet Aks-i devrân ama âlem dervişe hayrân Ab-ı revân gönlü çeşm-i seylab gurbet Rüyeti Şîr Kitchener, Kanada 21 Haziran 2013 Kork Korkmayandan! Korkarım rüyetinde riya olur Kork kafir emaneti teslimden Korkma ihlasa yol riyayla olur Korkarım imansız gitmekten Akibetinden korkmayan olur Kork kalbine nifak koyandan İki emniyetle korku kulda olur Kork Rabbinden korkmayandan Haddi edebini bilmeyen olur Korkma cümleden ednadan İhlası kıran er tepetaklak olur Kork hillet tepesinde sükuttan Tadan kalp ruh kahramanı olur Kork iman zevkini almayandan Hayvaniyetten çıkar insan olur Kork aşk hayatını sevmeyenden Şir nazarı, niyeti tastamam olur Kork ameli nazari mukallitten Suizanı terk eder hüsnü bol olur Kork vilayeti egosantrik olandan Rüyeti Şir 14 Haziran 2013 Kitchener, Kanada Kim Aşkta Kaldı Kalbi yalanlamadı, aşkta kaldı Perdesini yırtmadı aşksız kaldı Halk ile iyi geçindi derviş kaldı Aşk, beni sevmeden evlâ kaldı Seven benden kurtuldu âh kaldı Biricik sevgiliden habersiz kaldı O rahmet ve şefkâtine âşık kaldı Benlikten vazgeçti, mapûs kaldı Üstündün aşkta, ilk olarak kaldı Kalbi ağladı öyle bir coştu kaldı Gençlik yılların hebâ oldu kaldı Pişman gönlü az benliksiz kaldı Sevgilinin cefâsı çok çetin kaldı Onca taşı yedi simâda izi kaldı Dostlar gül savurdu, inledi kaldı Gül demeti, taşlardan ağır kaldı Ey Sevgili! Gönül inanmadı kaldı Kavuşmayı ummadı ahirete kaldı Gamdan uzak hâli ayrılıkta kaldı Sensiz zaman uzakta çölde kaldı Ey Ay parçası! Cânân ayna kaldı Ansızın battın, nurun kalpte kaldı Feleğin çevresindeki gezinti kaldı Terk edince arada okyanus kaldı Senin akik dudağın gereksiz kaldı Şekerin servetin ne faydasız kaldı Senin güzel cemâlin rüyâlara kaldı Güneşin kamerin söndü, yeri kaldı Ana ve baba evlâdı incitmedi kaldı Akıl, sır, ruh û kalp veli kulda kaldı Ey cihânın cânı! Ölümün hoş kaldı Kılıç sendendi, gerdan bende kaldı Ey Gönül! Ok sonu düşünende kaldı Yabancılık âleminde ol yakinin kaldı Sabah rüzgârına binip estirmen kaldı Dervişin yıkık kalbi, öpülesi ne kaldı Rüzgâr bir gece aşk yurdunda kaldı Sevgili semtine benden selâm kaldı Senden uzakta adına susamak kaldı Vuslat haram oldu, aşk aheste kaldı Yel esti gül yaprakları saçıldı kaldı Yâr geldi dostların yabancı el kaldı Sümbül saçı, al yanak aşksız kaldı Mavi gözü kalem kaşı bensiz kaldı Aşk ölçümüzle baş başımızda kaldı Yükün fazla yükünden az ağır kaldı Dilberin efsâne güzelliği sözde kaldı Lâyık değiliz desekte dengimiz kaldı Gönül ararsam semtinde adı kaldı Cân istersem saç kıvrımında kaldı Çok susuzdum su içtim tadın kaldı Akan deli suda hayâlin silindi kaldı Daha perişân gönül hâli sana kaldı Başsız sonsuz o sevgin bana kaldı Mihnete uğramış zavallıya ne kaldı Bundan daha şaşkın kim aşka kaldı Ey Sevgili! Cândan geri az şey kaldı Derdimi çek biraz bak şafaka az kaldı Gül fidanı boynun gül ter içinde kaldı Aşktan hatıra ne altın ne gümüş kaldı Gönlüne cân fedâ, tek davası kaldı Üzerimde ahirette evet hakkın kaldı Derdini çekmekse bu vefâsıza kaldı Ömrün yaprağında bir yaprak kaldı Bu dünya güle değil dikenlere kaldı Dikenden hoşlanana azap hak kaldı Minber yaraşmaz ise darağacı kaldı Ney, davul gibi boşsa için sesi kaldı Belâ tuzağında eriyen mum kaldı Ey Sevgili! Aşkın yaktı acısı kaldı Divâne gönlümde ateşi tozu kaldı Toz yatıştı, altımda Arap atı kaldı Rüyeti Şîr Kitchener, Canada 13 Haziran 2013 Hem lütuf hem kahır Mümin nuru Nâr ateşini söndürür Geceler gözlerin semâlarda dolaşır Gündüz gözlerinden inciler saçılır Dönersin bir gün der umutlanırım Şeytanı adanmış aşkın ateşi yakar Güneşten ayrı düşeni mum yakar Var dilde, kulakta, özde sevgi aşkı Eşyânın aslını görende şükür aşkı Kâbede âlem içre, kalp Kâbe içre Kâbesi olmasa gönül gönüle içre Teslim olsan sohbet-i cânân olur Bedene hizmet edense gafil olur Gözyaşların gül rengimdir dökülür Sevdânın kanlı yaşı gönle dökülür Başında coşkunlaşır gözden taşar İrfânı yüksek cehlim boydan taşar Allah ahlâkı, hem lütuf hem kahır Müslümana rahmet, kâfire Kahhâr Tek bir çeşnisi yok, hayrın kendisi Hâli dilî, kalbî beyt-i Hüdâ, kendisi İlmi Allahtan, vehbi bir vergi kula Kesilir Hû vergisi âsiler kulsa kula Beş yaşındaki çocuk vefâyı anlar Vefâsız döner cefâ eder, zıt anlar Ayrılık âleminden Cem âlemine gel Makamı, birlik, dirilik, hiçlik divânı Elinden, dilinden, belinden emin gel Bu kapı bir Elifte aşkı soluma divânı Ey düğümler çözme sevdâlısı ölüm! Kavuşma kuşağındasın ölüdür ölüm! Deniz kenarındaki Sûfî susuza sordu: Hazine avcunda miskin dilenci misin? Ölülük artık öldü, dirilik işte budur Her ne derlerse, işin iç yüzü budur Kalp ağladı, dost yardım istemedi Son pişmanlık pek fayda vermedi Bu sabır taşmaz, elin yetmez sandı Duâlarımız ufkuna yetişmiyor sandı Sabırlı olmak hoş bir erginlik ama, Gönül hiç ferman dinlemiyor amma Rüyeti Şîr Kitchener, Kanada 11 Haziran 2013 Kalbe Gezi Vicdanı hür sende ara barışı, gayri arama Geziye çık ama parkta ormanda yok ki akıl Temizliği gönülde ara, insafsızda ar arama Yolcuda edep haya gerek akıl gel gönle takıl Ruhunu kalbini güneşin sultanına ver daima Kainat kitabı ile rehberini ayda uzayda arama Yolculuğunda zorluklarla karşılaşır kul daima Kusura uğratma ulu kılavuzu başka yol arama Gül gülşen bahçesinde vahdeti birde gör ara Dolaş umumu, efkara tercüman bende arama Aç kalbini sonsuz aşka vicdana kalp gözü ara Aşkın doğrusunu sor, dünyevilikte aşkı arama Yalnızlığın, kimsesizliğin ağrıtır baştan başa Derdi derdi verene sorda ağyarda ağılı arama Ruhsal boyut ve buudlarda yıkıldın şaşa şaşa Lafın sözün kalmadı, sus bari adalet ne arama Temiz kalbin varsa buluşurdun zaten gezide ne Tecelliler bir bir görünürdü, hakkı sokakta arama Sıfır olsaydın kullukta huşu olur taksime isyan ne Basireti açık kalp gözünde ulul emre isyan arama Okyanusa düşen bir damlacık olsan güneşe açık Kapasitene göre erir enaniyetin buz denizi arama Eğer okyanus bir damlaya dönüşürse durum açık Rabbin okyanusunda kaybolan damlayı hiç arama Güneş ışığını gören kalp geziye çıkmışsa aşkı ara Hakkal yakin imanla hissedilen tarifte tanım arama Gören gözü, duyan kulağı, yürüyen ayağı olda ara Duyu ötesinde yok olan canı Hak’a teslim et arama Rüyeti Şir 08.06.2013 Vicdanlı kalp Vicdanlı kalp yalan söylemez Duygu dolu dileklerini sıralar Sevginin ateşi derece derece Gerçek tabiatın hak konuşur Ebed müddet meyve ararsın İçindeki ışık tevhidi soluklar Vicdan temizlenmeye yönelir Nefsin susar, vicdan konuşur Nefes aldığın her saniyede Kalbin Hu attığını duyarsın Gerçekte her seste ritim Hu Cism u canın doğru konuşur Denizde dalga köpük aldatır Köpüğün kendisidir deniz Görüntüde köpük yok olur Varlıkta yalnız tecelli konuşur Varların varı kalbe oturur Sığmaz dağa, taşa, aleme, Hu der aşık kalp canlanır Ehadı vahdeti bir konuşur Vicdanlı kalp zalim olamaz Sadece yalın gerçeğe tutkun Kainat bir aşk ağacı olur çıkar Nurlandıkca gönül dili konuşur Rüyeti Şir 05 Haziran 2013 Kitchener, Kanada Ey Sevgili! Kırk sabah kırk gece kırk kapıda andım Cân û gönülden kulluk aradı ruhî selim Kalbden diline hikmet pınarı aktı yandım Yüzsüz ben der, Hû der aklî selim Sevgili Kendi nefsine tapana kimse su vermedi Halkın kalbinde halim kul hilmle buyurdu Şerlî gögsündeki evhamcı aman vermedi Rahmete açık kalpti mümin gönlü Sevgili Aşk yolunda öyle bir kural koymuştun ki, Habersiz âşıklar bu yola ayak basamadı Evvel ve Ahir, ön ve son Allah ile kaderdi Onsuz ne Zâhir açık, ne Bâtın gizli Sevgili Seninle âşıklar kanatlanır cennete uçardı Gözlerinden yaş akar, ciğerde vefâ vardı Aşk u iştiyâkla coşan gönül kör kalmazdı Kalbin sahibini görünce kan dondu Sevgili Dost bir söze başlayınca kulak sağırlaşırdı Ey Sevgili, tatlı sözünden aslanlar kediydi Nasıl bir belâya düştünse âşık dahi dilsizdi Ayrılıktan bir kurtulsan haline acırdı Sevgili Nerede o yeminler, kaldı mı verilen sözler Aşkta ağır davrandın, çabuk kaçtın ağyâra Başına gelen fenâlık ettiğine kefâlet sözler Aşkınla beni tutsaklar gibi bağladın Sevgili Ay geçenleri yastığın üstüne düştü oturdu Kıskançlığımdan çırpındım durdum sadece Ay kimdir ki senle bir yerde otursun şaştım Cihânda parmakla gösterilen güzel Sevgili O melek huyludan kalpde, Ay da iz kaldı Nereden nereye, Ay kim oluyor ki Sevgili Cân Hatibî Edîbin kulu oldu yalnız o kaldı Ayı bir işaretiyle ikiye parçalayan Sevgili Onsuz dünya girdaba dipsiz kuyuya düştü Onun bunun çanağını yalayan dilenci oldu Arz ve semâ ruhuyla şerefli idi bağra düştü Bakî sesi ve sözü bembeyaz kase süt oldu Allahtan başka Allah yok demen yeter mi Her kim Azîm olanı çok anarsa var Sevgili Zikreden dilden cândan ansa Seni yeter mi Aklî ruhî kalbî selimsen yok ki başka Sevgili Rüyeti Şîr Kitchener, Canada 28 Mayıs 2013 Derviş olamazsın! İhtişamlı hayat ayıp sana ey derviş Yolun tevâzu, mahviyet ve hacâlet Nefsine esîr bedbaht olmaz derviş Cândan geçen olur Allah'a emânet Gönlünde yüktür servetin ey derviş Hakkı bulan aşkı rehber eder başına Özüne hakim olmayan olmaz derviş Dost yolunda yokluk gerek ayağına Üç erbâin çıkarda gir yola ey derviş Gönlü zengine gerekmez bağ bostân Keşiş uzlette kalsa bile olmaz derviş Al ver ile, sen ben ile hârâp gülistân Sana cihân geniş gönlünce ey derviş Hâlî, zevkî, şuhûdî derinliklik nerede Kalben mâsivâdan kes alâkayı derviş Sade, mütevazi, kanaatkâr kul nerede Zikr-i Hakta sınır serhad yok ey derviş "Yâ Hû", "yâ Hayy"a ekle bolca Vedûd Sırr-ı Hakkı sor, kerâmet arama derviş Karşılıksız aşkı veren beste zikri Vedûd Hastalık yok hasta var âlemde ey derviş Hani zühd, takvâ, hani sabır, hani şükür Hakk'a kulluğa adamış sevgi kulu derviş Altın gümüşe sevdâlı kula denir nâşükür Ruhun mâverâîleşmesi yakın mı ey derviş Mal lâkırdısıyla seyr u sülûk denizi aşılmaz Rızâ kahramanı olmayan olmaz hâ derviş Rüyeti hakikî derviş olamazsa yol aşılmaz Rüyeti Şîr Kitchener, Canada 21 Mayıs 2013 Hamd u Senâ Gâyem ne cennet, ne cehennem derdi Kalbimdeki Allah mutluluk için, aşk için Huzurda eriyen sonsuzda sıfırın gönlü Köleliğim ne hediye, ne şekerleme için Azar azar ölürüz bağışlayıcıya doğru Aşk âşık yok ki, birlikte sevilir Sevgili Hamd u senâ ve şükre muhtaç kullar Hiçler, âcizler kimsesizler için Sevgili Nankör insanoğlu ne az uyanır aşka Kim her hâlûkarda Elhamdûllilâh der Teşekkür etmek her kulun tek borcu Pek azı hakkıyla bir Estağfirûllâh der Verdiği nimetleri ne inkâr ne ret eder Nasıl hamd edeceğini şaşırır her kul Kalbin tek Sultânı hediyeler yağdırır Gözü toprak doyurur, doymaz herkül Şükranı bol kula yağar helva bıldırcın Çok şükür diyenin dar olmaz dünyası Dinin yarısı şükür geri kalanı bil nedir Lütfuna şükreden kahrına sabır ağacı Ey Allâhım! Bizi sevdiğin kullara kat Niyetimizi hâlis, amelimizi ihlâslı eyle Hakkıyla Sana hamd u senâyı bahşet Kullukta zirveyi, huşu ve huduyu lûtfet Rüyeti Şîr Kitchener, Kanada 20 Mayıs 2013 Kalbin Lambası Bir kandil yanar karanlık geceye Ruhânî yemeği aydınlatır kalbim Tefekküre uyansa kalp gözü belki Sonsuz aşka yelken açar kalbim Fikir helezonu yıldız her geceye Kapalıdır ince lâtîfelerine kalbim Anahtar gerekir açsa kutlu heceye Doğruluk ağacının kökü o kalbim Güzeli çirkini ayıran gün geceye Şeytanı kaçırır, nur dolar kalbim Güzel gören kulda melekî secîye Kötülüğü iyiye döndürür kalbim Her yanda mektup dolu geceye Bilinmeyenler bilinir âh kalbim Mevcudâtı çağırıyor zikrî âliye Karşılıksız aşkı sayıklar kalbim Evrensel insanlık doğar geceye Hak seçimi bilen vicdan kalbim İki alem arası köprü tek eceye Son durağa kuştur deli kalbim Namaz niyaz kalbe lamba geceye Ey kalbleri evirip çeviren Allahım! Kalbimi dîninle sabitleyip perçinle! Yıkılmaz kalen olsun âdeta kalbim Rüyeti Şir Kitchener, Kanada 20 Mayıs 2013 Ruhânî Kalp Kalbim ne sudur ne kandan ibâret Aşka ayna, incinmez cânlara değer Tahtının ne üstü, ne altıdır kalbim Ruhânî gönülle kâinatı aşkla sever Kâmil insanlık, adanmışlık nerede Serde yiğitlik boş lakırdıymış meğer Rızasız erlik kahramanlıkta neymiş Cümleyi seven kibirsiz kalpler imiş Kalbim Allah’ın evidir, merkezi aşk Gereksizlikten âh bir temizse eğer Ruhânîyete mazhar olur kalp sarayı Kelâmı nefsim gerçek insanlık diler Tabiâtım duyu duygularıma yansıdı İrâdemi kullansam diriltirmiş meğer Derûnî ilmine ayna zikri beyt-i Hüda Parıldadı gönül hem aldı, hem verdi Nefsim ve zihnim ruhuma göz oldu Benden içre bir beni ruha kıldı semer İnsanlığın gerçek merkezi aşka kuldu Kalbin iç dinamikleri aşkını yoğurdu Ruhânî lezzeti tüm âşıklara mâlum Rabbânî duyguyla kazanana kemer Bir ayağı dünya, öteki ukbâ mutlak Kalp alır gıdasını ol ruhânî ihsân evi Bedenim aşkıyla barışa soluklandı Hastaysa kalp tüm hücrelere zehir Virüs giren kalpde insanlık öleyazdı Ruhânî sağlıkla kalpler aşkına dirildi Sıhhatli yürekle tek niyetim zâhir Aydınlandı dünyam, aşkına mâhir İnsanlık hâlim recâyla aşkını diledi Korkularımı savan hilaskâr Rab Hû Hû ne evrene nede cennete sığdı Hazînesi âciz kalbimdeymiş meğer Ruhânî kalbim genişti, Cem eyledi Cümlesi halimi, dilimi serkeş kıldı İlticâ ettim Yaradana, gönle geldi Tecellileri ismine ayna birer birer Kalbim köprüydü aşk ile mârifete Mikroplu olsa kapalı kalırdı aşka Şeytan kurmaylarını seferber kıldı Tüm ordusunu vurdu nefse semer Kalbe giren oklarını aşkın sarmaladı Işığın karanlık dehlizleri nurlandırdı Kulluk şerefiyle kalbim hep şenlendi İnançsız, ibadetsiz ruh ölüye eşdeğer Özeleştirisiz, kibirli nefsim düşmandı Tepeyi aşsam Refîki âlâya yüzüm yok Rüyeti Şîr Fârûk Kitchener, Kanada 15 Mayıs 2013 Konuşan Ruh Haydutlar Vadisinde çıkmıştım yolculuğa Kalbimin ufuk çizgisinden aradım ruhum Nefsimin tükenmeyen isteklerinden bıktım Sığındım Hakk’a görünmeyenler göründü Cennetin zümrüt kalp krallığında buluşalım Seninle bütünleşmekse hedefimdir ruhum Yalvarıyorum! Beni Nolur yalnız bırakma! Bir göz kırpması kadar nefsimle başbaşa Sevgilinin sığdığı mekanda Sevgili Sultan Gerçek insanlığa uçar huzur dolu ruhum Kölenim elbet, istifa ettim tüm bağlardan En yüksek zirvelerdeki aşkına kurbanım Kalbim ve ruhum Sen ile Senli ve Senden Erginliğe erdi, yetiştide temizlendi ruhum Safileşen nefsimde iki ruh oluştu içre içe İyi ruh olgunlaştı, kötü ruhumu kovuverdi Şeytandan uzak durmaya çabalıyorum Çok güçlü ama basitdir, savunma ruhum Mükemmel kamil insandır nefsini döven Vicdanın doğru konuşur yanlışını söyler Mutluydu temizlenmiş nefis, erdi murada Ruhsal inkişafınla girdin ufuklarına ruhum Saygı duydun, uyayamaz oldun, hissettin Kalbin genişledi latifelere, açıldı tecellilere Ruhsal yolculuğun sonsuz gerçeğe aktı Kalbini sahibine verdi, aldı biletini ruhum Kibir, gurur, kin, kıskançlık hırs kayboldu Emellerin öldü, Şeytanın bacağını kırdın Şeytan eksik gedik noktanı kurcalıyor Tırmanır yedi nefis merdivenini ruhum Ruh ve kalbinin kanatlarını kırma sakın Zirvede razı olan ve olunan nefis durur Akreple yılanla yaşa, egoistle yaşama Günahlara tevbe et felah bulasın ruhum Konuşan kelamı nefsidir, mutmain nefis Ruhum hep razıdır, her şeyde hayır var 12 Mayıs 2013 Kitchener, Kanada Sonsuz Aşk Benim gayem sonsuz sevgi, adı aşk İhlâslı niyet tek doğru patikadır bana Uzun ve sessiz bir gecede sabır aşk Esrarengiz, benzersiz güzeldir bana Âşık dudağında bir damla aşkın olsa Görünmeyen duvarlar açılır belki O’na Beklentisiz, karşılıksız keşke aşk olsa Tekrar buluşmayı arzulardın hep O’na Kalbin sahibini misafir etmeye hazırdı Tüm endişe, üzüntü, gamlar yıktı seni Oysa beyti Hüda tek Sevgili’ye hazırdı Derin, karşı konulmaz istek sardı seni Her seyahatinde kalbin derinliklerine Vicdanında ölen duygular canlanırdı Aşk u iştiyakla ihsanlar iner iliklerine Nefis özgürlük sorardı ruh canlanırdı Bir bahçe dolusu çiçekler yaktı ateşini Sonsuz sevgin yöneltti ışık kaynağına Uyan ey Sufi, Ulu Rehberi açtı ateşini Kırk günde Erbainle pişerdin ocağına Tüm erkek ve kadınlar evlerine dönerdi Gerçek aşkında ayrılıklar biterdi evinde Sevgi Sufi’nin azığı, ekmeğine dönerdi Gerçek Sevgili Sufi kalbine sığdı evinde Nefret değil yolun, aşk, şevk dolu sana Âşık dediğin sever, sevdiğine itaat eder Tek Sevgili’nin talepleri şeker bal sana Sevgisi sonsuz hazine bulan kulluk eder Kitchener, Kanada 11 Mayıs 2013 Edep Yolu Gel, gör, gir, tatta anla İç yüzü ilâhî aşk, dış ak Gerçek dostu anda anla Her yüzü Kur’âni ahlâk Huyu yumuşak, barışık Güneş ışığı nura karışık Dosta düşmana da alışık Yağmur rahmet özü ışık Sevmeyi sevilmeyi başarır Topraktır herkesi eşit taşır Hakka âşıktır edep yakışır İncinmez, küsse tez barışır Edeple süslü, sevgidir yolu Mûrîdi mübtedî müteşebbih Mutasavvıfa zordur ârif yolu Sûfî kul idi aşka müteveccih Gönülü parlatır ulu nakkaş Kalbi cilâlar sâfi sanatkârı Kalender zikri ruha nakkaş Aşk gül bitirir terk eder varı Zaman kılıcı keskin başında Kan ada adlı nefsidir zindanı Ak düşünür hayırdır başında Yalan nefsi yakar âhu efganı Ruhsuz kulluk değildir yolu Şiirin, mûsîkin, semâda aşk Arşiye ferşiyede tektir yolu Kurbiyete eren Sûfî’de aşk Peygamber âşığı, dostu Allah Dört halifede edep Sûfî yolu Kul olunca vardı aşka billâh Takvâ, acz, fakr, şevk yolu 2 Mayıs 2013 Brantford, Kanada Leylâ’m Mevlâ’dır Bî-nâm nişânla inşa eder şiiri Fenn-i şî’r tevbeci, âciz sözü Sukût et, yak Leylâ dolu şiiri Leylâ kastı yaktı meçhûl özü Leylâ dersem Mevlâ’dır kastım Yâr ile yârî ikiz hakîkî aşk aynı Kalpde iki sevgi durmaz aşkım Mecnûn gönlündeki Leylâ aynı Nefesi rahmân olsa Leylâ aşkı Hâlıka avazından tutkusu gelir Üfleyen ilâhî nutkunla kıl aşkı O zaman kelâmi dölleyen gelir Semâ Leylâ etrafinda dönmekse Teklif ile tekvîni dinlemek semâ Beş duyudan ötesini duymaksa Dilsiz, kulaksız dinlemek semâ Derviş aşkında dudak olmazmış Başkasında kusur aramak kusur Düzeltmeden özü aşk olmazmış Suskun kalbin aramazmış kusur Dil ile söz yüktür, cefâ ezâ verir Mârifet, kalpte güneşi bulmakta Dilden fayda yok belki belâ verir Lâl Leylâ sözü kalır âh kursakta Mânâlar gönle harf ile hiç sığmaz Mevlânın sıfatı ismi ebedi sonsuz Kifâyetsiz şiir ifadeye pek sığmaz Yırt eski püskü sözü, aşkı sonsuz Şâirin kafası kalındır, söz işlemez Kozadan kabuktan çıkamaz garip Sûreti, sîreti yanarda laf dinlemez Şî’r ü gazelden vazgeçemez garip 27 Nisan 2013 Kitchener, Kanada Sûfi Aşkı Sûfi kalbi zikreder Vedûd aşkı için Seven, sevilenlerin tek sevgilisi Hû Sûfi, şahit aşkın imânına Rabbi için Aşkı mukadderin tecellilerde yâ Hû Kimi bülbüllerin şarkısıdır âh vah Eşsiz kırmızı güle hayrân olur şah Sûfi gönül özlemle yanar ki eyvah Sevgililer sevgilisine vurgun bu âh Sûfi aşkın izâhını kalpte bulursun Felek-i zühreden beri adı Züleyhâ İki âleminde kışr yok lüb bulursun Yusuf’un miracında remzi Züleyhâ Tenzîh ile tesbîhin tevhidi bir Hak Birbirine yol bulsa her ikisi tek aşk Sûfi gönlü insan olunca tevhidi Hak Seyr-i Sülûkte hâli mâkâmı sâfi aşk Sûfi, şâir değil düz söyler açık seçik Şuûr lâzımdır, yok şiirinde süsü püsü İcmâli netdir, yol Hak, önü sonu açık Rumûz, tevriye sanatı araç, söz süsü Şuâra suresinden alır şâir ilâhî ilhâmı Şâirlerin hâsı olur Sûfi Allâh diye diye Şirksiz Sûfi rüyada alır akıtır ol ilhâmı Şiir şâire Hû’dan bir lütuf, hediye diye Sûfi kâfiyeli söze biğânedir, boş verir Her harfe redif, uyak aramaz hiç boşa Kalbe bakar sadece, gerisine yol verir Hâl var, dilinde gıl u gûş ile ûkûl boşa Temeli ilim mârifetse Sûfi ruhu eğer Binâsı sülûke yükselir yere göğe erer İnkârsız Sûfi aşkı, içi dışı ömre değer Zarâfet dil işi, ihlâsı elbet kemâle erer Mahbûbeye aşkına dair lûgaz lûgatı Hasbihâlde dillerde destandır dilrûbâ Hakikata âşık remzinde güldür lûgatı Hamd ü senâ dolu gazeli edâyı Hûb’a Venüste Marsta arama hiç ince sanatı Belâgat fesâhat Sûfi kalbinde cevher Şiirin gayesi Hakka rızâ, erme sanatı Hazretü’l Kur’ân dili aşka mücevher 25 Nisan 2013 Brantford, Kanada Destûr Yâ Resûlullah Her kime bir nefes üfledi selâm verdi Gönlü açık Hak’a cânın mâkâmı Nebi Sevdi inâyeti âşık aşkı pişirdi demledi Aşk ile Ahmed’i kalbine kelâm eyledi İhsânların sayısız, şükreden eyle dilimi Sensiz geçen ömür isrâf, destûr yâ Nebi Her hücre her kıl bedende gelse de dile Övgünün binde biri bile râm kıldı dilimi Nefsime bas ayağınıda irâdeyi ver elbet Başımda kıl sevdânı tek sevgini yâ Nebi Vâki duyur kararı keremini, aşkla gayret Sohbeti cânânlarda gel meclisini yükselt Unutayım cihânı gözde perdemi kaldır Benliğimi çıkarsam aradan keşke Nebi Emekler sensiz gönle bağlı çulsuz şaldır Yer ve gök ağlasa engelsiz rızâna erdir Amellerin safâsı beyaz güvercin konur Her gün kabrine gelir o nedimin Nebi Haram olan nimet haramzâdeye gider Helâl olanlar helâl yiyenler aşka gelir En aydın kalp içinde mâhlûkat virâne Niyeti hâlis ameldesin tertemiz Nebi Sözün muhabbet, kevser, hayât suyu Günahkârın kan gözyaşında cân suyu Zikrin hâli varsa melekesi hâsıl virde Dünyâda nefsi ölen daha ölmez Nebi Ölmeden öğretde ölmeyi şefâat buyur Şeriri kazıyan, hayır söyleyicin buyur Resulûm, Habibim dedi saygıyla andı Rabbim şöhretini, şanını yüceltti Nebi Nâmını dünya ve ahirette ucâ yükseltti Aşkı güzel etti ismi güzel kendi güzeli Kalbime nurlu aynasın güzeller güzeli Bir küfür zünnârı ilişti, destûr yâ Nebi Gurur, ucub, kibir kiri çıkmaz bir türlü Bir batman ihlâs lütfet, al sonra alı balı 19 Nisan 2013 Brantford, Kanada Şâir Karnı Şâir ne akıllı nede deli divâne Rüyası şiir Şîr’de meczûp şâir Arûz’u Hece’yi bilmez, oda ne Serbest uydurandır özgür şâir Okumakla olunmaz değme şâir Ruh yetmez, yürek ile aşk gerek Belâyı her dem daim kıl der şâir Dil yetmez, vicdan ile göz gerek Nâif kul uyanık değil, sazı şâir Safderûn şiir yazar, hayatı şiir Yarı tok, yarı aç gezer hiç şâir Az yer, az uyur, az konuşur Şîr Kâinatın sesi beytine hoca şâir Şâir boş gezmez, lirik şiir dizer Hû sesi sânisi, aşkın sanatı şâir Şiirleşirde kâinata mısra dizer Koyu şiir desin âleme hiç şâir Nefsine söyler, acılı sazı sözü Şiiri ibret âleme şakır deli şâir Razılık mûradı hiç ender sözü Şiirin mânâsı karnında şâirin Zorlama yorumun nafile çaba Kalbi açsan Hû aklında şâirin Rüyeti Şîr şiiri gelmez ipe sapa 15 Nisan 2013 Kitchener, Kanada Dertli İncitendir incinen, kemâli noksan İncinme incitenden, hakkı kıl Hak İnciten kinci kalbin hak ile yeksan İncinmez incitmez âşık’ın dili hak Elle dil ile bin defa incitseler bile Bir cân bir ruh incitmez hiç âşık Azıcık yürek gerek sövseler bile Bin defa can verse yıkmaz âşık Nefsin tezkiyesi nedir bilir sanki Tepe, nefis ve kalbe derin dalış Kalbin tasfiyesi onda aşk sanki Gayeye uygun ruha, suya akış Ruh abidesi kayıp, aybı milletin Olmaz tabii ki kul hakkına riayet Var mı sahi aksa’l gâyât milletin Olsaydı, hayâta hayâttı her âyet Envâi gurbetin tek çaresi kurbet Cân hulkuna gelirde ruh çıkmaz Var bir hikmet, dilin şeker şerbet Samimi ol, hayırdan şer çıkmaz Mûrid kul, zevki duası bir murâd Murâdı bilirse aşka yolcu mûrid Ne ukbâ ne dünya emeli murâd Hakka asi yolcu şeytana mûrid En büyük derdi dertsizlik derdi Bir aşk ister ama belâyı istemez Izdırap çile tohumu ekme derdi Dertsizlik derdini dert eylemez İmhal eder ama ki ihmal etmez Bir de yakalarsa aman iflah ne Gayretullaha dokunanı af etmez Öyle bir silke aşk eder, ıslah ne Zalim zulmüyle âbad olmadı hiç Mazlum âhıyla kimsesiz kalmadı Kimsesizlerin sahibi unutmaz hiç Cihânda kimse kimsesiz kalmadı Yâr’i vefadar bulamasan ağlama Ciğerin yansada yüreğini dağlama Kul hakkına ağla ciğersûza ağlama Fedâkarlık yâ Hû, incineni dağlama 14 Nisan 2013 Kitchener, Kanada Nisan-ı Aşk Bir deli Nisan yağmuruydu Hayaller, rüyalar ciseledi Ürperen ruhunu silkeledi Kalbe akan ilham nuruydu Bir deli Nisan yağmuruydu Hiç böyle güzel olmamıştı Kuşlar, turnalar katarıydı Minik serçe aşka guruydu Bir deli Nisan yağmuruydu 12 Nisan doğduğun gündü Her yanda vardı bir düğün Aşkın kokusu Nisan’a uydu Bir deli Nisan yağmuruydu Aşk Mayıs çiçekleri getirdi İlimsiz beden susuz şehirdi Yağmuru gözyaşına vurdu Bir deli Nisan yağmuruydu Sevene dağlar olmadı yük Cahile nefs bilene nefesti Ateşti, dokunan kuruydu Bir deli Nisan yağmuruydu Alim ârif oldu olmadı aşk Ateşi yakardı ateşse eğer Seven gören ruh uzvuydu Bir deli Nisan yağmuruydu İçmeden serhoş oldu derviş Gençliğinde yaşlılığı buldu Gözleri derin bir kuyuydu Bir deli Nisan yağmuruydu Gönlü geniş ruhu gezgindi Nisan-ı aşkta kuldu sultana Ruhu aşkına yüz suyuydu Bir deli Nisan yağmuruydu Yürek deşen aşk meçhuldu Emâneti Hak’tan nişâneydi Yüce aşka kurban, kuluydu Bir deli Nisan yağmuruydu İnsanlar mâşuk aramıyordu Aranan bencil nefse köleydi Köle buldu, aşkını bulamadı 12 Nisan 2013 Brantford, Kanada Yaprak Ülkesi Yaprak ülkesinde derviş Hızır dolaşır Her hayat toprağa döner, adı: Vatan Ruh veren cân yaprağı kanda dolaşır Cân parçamız Türkiye’miz ana vatan Hiçliğin sonsuza aşkıdır yaprak masalı Nice mevsimler gelip geçer, kök salar Yaprak ki desen desen bir aşkın masalı Gördüğü düşe sadık o evlâdı nam salar Her hayatın toprağına uğrar mevsimler On asra nice hayatlar, dört mevsim sığar Hayaller tüllenir, obasında kutlu erenler Yapraklar ormanlaşır, binbir millet sığar Yağmur ile kar konuşur güzünde kışında Ne kadar kar yağsa incedir, eritir yağmur Yeşeren düşler, kardelenleri pıtlar kışında Sevgi yaprağı akar sağnak sağnak yağmur Meyveye duracak iken onca gül ve çiçek Kimine zehir, kimine şifâ olur deli rüzgâr Gece ve gündüz iniş ve yokuş dolu böcek Kimi meyveye durur kimini çürütür rüzgâr Baharın şenliği diriliş muştusudur evime Cân kuşumun ruhu, cânı yanar cayır cayır Yaz ateşi sımsıcak ısıtır, umut doğar evime Tek yürek, bir olmazsak yanarız cayır cayır Güz yelleri hazân eser, tel tel aşk dökülür Ayrılık türü yer bitirir, yaprak sararır solar Ömür defterinde sayfa kalmaz fısk dökülür Seversen vatanını ne aşk biter, ne de solar Yaş yaprakları koparsan, inan nefesim kesilir Küsersen o nâzenin, tertemiz, aziz, hoş güle Hele kırsan dalını, soyun sopun, neslin kesilir Yaprağı sevin, okşayın, incitmeyin güle güle Ömür takvim yaprağı gibi, düşer birer birer Her düşene gelecek yakındır, der sarı yaprak Ömür bir gündür, o gün bu gün, gider gider Batacak bu dünya, kalmayacak solan yaprak Ey yoldaş, sırdaş, arkadaş, gel olalım hâldaş Hayatın, ailen, vatan ağacında köklü yaprak Kopan her dal, her yaprak eksiltir bizi hâldaş Yaprak ülkesinde hepimiz birer soylu yaprak 10 Nisan 2013 Brantford, Kanada Nefsim Rıza ararken yerde gökte Gazap peşinde mi koşarsın Riya, kibir vurur hep sekte Samimi kalbe doğru koşarsın Kılmadı Rabbim seni bekçi Ne cennet ne cehenneme Kıldı nefsine zebâni bekçi Rahmeti lâ kıyas anneme Nârda yer araman boşuna Odunu özü götürür nefsin Ayıp kusur araman boşuna Razıysa marziyâdır nefsin Ene zerresi isbattır tevhide Tevâzu numarası yaramaz Vahidi kıyasla çıkar tevhide Rabbi bulan sevgili aramaz İltifatı, şekeri sever nefis Şan şöhret mi arzularsın Dünyaya doymaz ki nefis Kara toprak mı arzularsın Gösteriş, şekilcilik zirvede Zevk u sefâya dalar nefsin Acz ve fakrin oysa zirvede Aldanır, dalar nireye nefsin Fitneci gıybeti necvâ sanır Merhameti sonsuza kapalı Zavallıdır kendini ilâh sanır Mühürlü kalbi, kulak tıkalı Ebû Zerr’in rağmına da olsa Tevhidi söyleyen kurtulur Nefsine, âleme zâlim olsa Tevbe eden nefis kurtulur 5 Nisan 2013 Brantford, Kanada Namaz Namazla mekân kula olur lâ mekân Cümle âşıklar cânlar Cem nazar kezâ Hakk güneşi ayândı, kalmadı mekân Hazîratü’l-Kudsiün kapısı var hakezâ Bir ucu dünyada bir ucu ukbâda âdeta Bir gökkuşağına benzer alâim-i semâ Mevhibe, vâridâtın şükür zemini âdeta Erimiş mehâbet potasında gönlü semâ İtkân üzere namaz şah-ı miraca denk Teftişe hazır amelde gönül kuşu peyk Her eksik namaza tevbe bin aşka denk Duyma gayretli ruhunla uçacak üveyk Aşk u iştiyakın temkini âb-ı sulamaya Gerek idrak ola kulda namazlaşmaya İste Efendimiz gibi dua, namaz niyaz İnâyeti ilahi gelir ruhuna duyurmaya Ehli ihsânı af etmezse halimiz harap Her şey O’ndan demeyen adi yalancı Tekellüfü zorlayanda teklif ola serap Temrinât, tedebbür, tefekküre hancı İlk hasmın olur erkânı topal namaz Yarım, kırık, sakat bıraktığın davacı Yüzüne çarpılır, yazıktır onca namaz Gafil, fâsık uzak cemaate hiçe davacı Göz, sağda solda, el ayak olur hile Rabbe hakaret bu, şeytana eğlence Namazsız cihanı fetihle dolmaz file Yüreği namazda çatlar ruhu erince Huşu ve hudu içinde içi dışı haşyet Kalbinle et niyet, dili niyetten azlet Ebedileşme temrinâtıyla bizi haşret Uhrevîleşme budunda cihanı terk et Nurlu limanda secde, rükû vâridât Kenz-i mahfîi tayflarla engin kurbet Renkli duyuşlar çağlayanına serenât Yitik cennete tüllenir dâussıla gurbet 30 Mart 2013 Kitchener, Kanada Ashâb-ı Kehf Hallac-ı Mansûrluk devri mi geçti Gönülden kopan gerçek hora geçti Ashâb-ı Kehf nesli mağarasını özler Alanlar alsın cihânı cân Yâr’i özler Sözde mânâ, mânâda söz kalmadı Söylediklerine pişman yâr kalmadı Dervişe mâlum oldu aşka ceza yok Aşk âleminde lütfun var, kahır yok Cehennemi geçersen ötesi cennet Ateş uzaktadır âşıka yakın cennet Hakk razı ise abdâlın yüzünde nur İki mutsuzluktansa ölüm aşka nur Nefsine zarar verenin faydası ne Alçakgönüllüye alçağın zararı ne Elif bağımsız, Allah lafzı başında He derler Hû olur cümlesi başında Lam dediki Elif gibi dosdoğru ol Sen lamsın kendini lam bil ve ol Halkı tanımak kolay değil, zor iş Hakkı tanımak kolay, Elif düz iş Tensever şirk hayalini Allah sanır Utanmaz nefsi sorsan erdim sanır Kullarına lütfedicidir varı Yaradan Fazlı, merhameti hoş, bol Yaradan Tok gözlerde vuslatı sorar Sevgili Senden ayrılıktır zulüm ey Sevgili Zulfü aslana yaraşır yolun Kıtmiri Gayri dost aramaz Ashâbın Kıtmiri Her taraf bomboş diri zombileşmiş Dervişe yakışan ölüm, sessizlikmiş Oniki tür hayvan insan gibi gezer İşledikleri günahtan kılıkla gezer Kimi maymun, domuz, köpek, kurt Kimi fil, fare, kertenkele, kirpi, ayı Bazısı kaplumbağa, yengec ve tilki Müslümanlar uysal deve ipi yılanda Dere, derya tükendi Kıtmir biçâre Çıksan kartalın üstüne, nedir çâre Yuvaya dönüş kaderi, geri kalamaz Ashâb-ı Kehf dünyevîlerle kalamaz 27 Mart 2013 Kitchener, Kanada Aşktır Muhammed Mustafâ (SAV) Aşktır Muhammed Mustafâ Sadr-ı âli kadri izzet Mustafâ Aşk içen kalpte arş-ı Rahmân Sığdı aşk içiren gönle Rahmân Enel Hak diyene idam hak Aşksız kalbe ne müstahak İncinir incitir, dili eşek dili Aşk içen içirir, dili Hak dili Gıybetçi aşkı baldıran sanır Aşkı kudurtan saki su sanır Yıkık gönlün aşktır çâresi Kanar içten içe aşk yâresi Beyt-i Hüdadır aşk ruhu Cennete uçar Baki ruhu Dokuz felek aşka dilbeste Salâvat eden Yâr’a beste Vicdanlıda aşk külü dirilir Ab-ı ruhu, ölür ölür dirilir Aşk içince zehrin bal içer İçse içirir, yoksa od biçer Şeriat ırmağı pâk nuru Akı ağ apak eder nuru Tashih eyle, sök yanlışı Dil, bel, elde çöz yanlışı Gedâsın olamadın sultân Cihanı bırak kalbe sultân Adını derviş takma sakın Kibirle riyâdan hep sakın Kendini gayr-ı gınâ bilme Dilde olanı kalpte bilme Bekâ ender bekâ dili bil Dili gülizâr ol tevhidi bil Belâ deryasına daldık nice Bulunca aşkı nağmesi nice Gül ruhundan bülbüle aşk Açsan ağzını dilde var aşk Dil hânesi yıkar iç duvarı Gâh âlem içre sır duvarı Aşk ile mazharı Allah’sın İzzethânede gül-goncasın Rüyeti Şîr Fârûk 23 Mart 2013 Kitchener, Kanada Aşk-ı Münteha Sûfîye lazım sohbet-i cânân Mecnun arar aşk-ı münteha Kimi Leylî ister, kimi cânân Beyt-i mâmur aşk-ı münteha Seven zikreder hemişe güzeli Her zerre ismine cilveli neşeli Yazar Hak sözüne şiiri gazeli Sazı alır eline arı kelâmı dizeli Her gördüğünü saf insan sanır Eli görmeyen kalemi yazar sanır Aşkı sevdâyı bilir adam mı sanır Her boncuğu inci mercan mı sanır Zengin mi zengin kalbi, yok parası Gönlü derya mı derya, yârdır yarası Aşkı tesbihe dizer cihânla yok arası Varı yoğu ahadul Ahad, aktır karası Vecd ile aşkla hep serhoş gezeli Dervişin düzeldi aksi huyu suyu Dere tepe dağ ova dümdüz gezeli Sâfi yağmur akışı âb-ı hayat suyu Ne uzaktır nede yakın, yakar ateşi Dost bana yakındadır aşk-ı münteha Uzakta kalmazsam, kül eder ateşi Şahdamarından yakın aşk-ı münteha 15 Mart 2013 Kitchener, Kanada Hazret’ül Cem Dile gelseydi esmâ Cem’i Cem edenler ALLAH derdi Tevhidi ef’âli Ahad Cem’i Teşehhütde ALLAH derdi Halk zâhir Hak batın idi Zehir bal idi balsa zehir Hazret’ül Cem Ahad idi Bal olmayan hepsi zehir Hakk’ın kuvvesiydi halk Sevdi mi cümlesidir ayan Canlar cananda olur halk Derde derman kulsa ayan Rasulü gören Hak gördü Benliğinde batın mı zahir Hayrı şerri ol Hakkı gördü Cemmü Cem batında zâhir Makamı Cem Ahad buldu Sır zuhurdu batın ise ızhâr Hazret’ül Cem Ahad buldu Aşk derdiydi Rahmeti ızhâr Vahdeti kesreti bir doğdu Batıni Zâtı ismiyle Hayiy Gönül gözü kalbe doğdu Mevcudatı tecelliyle Hayiy Seyr u billâh cemdir tevhid Çokluğu azlıkta oldu zuhur Azı çoğu beraber adı tevhid Seyri anillâh Hak oldu zuhur Renkler rengiydi Cemmü Cem Telvin hâli, temkin ise makamı Hâller gitti, makamın kaldı Cem Allah Allah’ı görür sırdır makamı 15 Mart 2013 Kitchener, Kanada Hoş gör yâ Hû Yalanla mümin bir yürümez Müminse, kizb doğrulur zira Yüzü ak ile kara bir yürümez Beyaza siyah yakışmaz zira Ayna, hatırına yalan söylemez Onurlu, güzeli çirkin eylemez Yansıtır ayna, aksi söylemez Akseden kalbi aforoz eylemez Gülü dikensiz seven düz değil Yavaş es, Hû sesli deli rüzgâr Darağacındaki odun düz değil Esintin hoş gül kokulu rüzgâr Gama, kedere neşelenir ayna Hor görülsen seviyen yükselir Felâketlere sevinir kırık ayna Mutluluk yıldızın bak yükselir Bu hâli dedikodu ile vermezler Yokluk kapısında biraz bekle Hiçliğe uçmadıkça el vermezler Hak kapısından ayrılma, bekle Hâlis niyeti Nâ-hak eğriltemez Sabreden derviş erer murâda Razı olunanı dürzü eğriltemez Mutmâin razılar erer murâda Sevabıyla övünen nâra koşar Nedamet çeken makbul zira Dünyayı terk eden aşka koşar Kalbî selim gönül taşkın zira Diri kalpli içindekini sızdırır Ejderha nefsi dondurur keza Su testisi ancak su sızdırır Uyanık gönül incitmez keza Bir lütuf rüzgârı derûnî eser Aynada kalmaz yalan dolan Yanıkta olmaz ikilikten eser Elde güle âşık bülbül solan Libasın süslü, kalbin tamtakır Ruhun çıplak, hoş gör yâ Hû İncinen gönül fakir aşka bakır Vefâ, sadâkat, edep ol yâ Hû 8 Mart 2013 Brantford, Kanada Recâ u Aşk Gönül bir aynadır yoksa isi pası Cilâlanmazsa bilinmez ki elması Bulanık ruhta dolaşır ol kumpası Kirden süsten arın da ol kişi hâsı Âşık sever mâşûku ukbâ içinde Sevmez onu bu boş dünya için Ne bostân, ne hûri arar içinde Varsa ne yoksa ne Firdevs için Allah’ı Allah için sever yalnız Ne nârdan havf, ne sevdâ için Gâh Muti, gâh isyankâr yalnız Her anı zevkle geçer Allah için Semâ kalbi vecde aşka getirir Ateş közüyle parlar deli ayna Taş gönle çarpsa şevke getirir Saklı sır kiri yakar, aşkı ayna Güvercin gerdanlığı kadar zarif Hâlis altınla anlaşılır kalp değeri Küllün cüz’ü ol cüz’ün küllü ârif Duru vicdanın biçilmez ki değeri Recâ ile muhabbet dolu kaynar Düğünü ölüm anı, ister gönlüm Dost dost ateşi ile demli kaynar Güzeldir ölüm, buluşur gönlüm 05 Mart 2013 Kitchener, Kanada İllâ Aşk Ne varsa cihanda aşkmış adı İlim bir dedikodu imiş ancak Gönül dilindedir Leylâ’nın adı Kalbin kırıksa aşk olur ancak Garib bülbül diyârın Can ada Bir haber ver gülizârın ancak Kalbi ölen ruhunda Kan ada Gurbette öten bülbülün ancak ‘Aşk olsun’ sevginin ilk adı ‘Aşkın cemal olsun’ ancak ‘Cemalin nur olsun’ aşk adı ‘Nurun alâ nur olsun’ ancak Hayatını böl çıkar kalandır aşk Dost insana doğrusun der ancak Hayata bağlayan Sevgilidir aşk Dost değildir doğrusun der ancak Rüyeti Şîr sözünü deme aman Kibir cehenneme sokar ancak İlla aşk ile söyle özün saman Kusurum imzamdır de ancak 28 Şubat 2013 Kitchener, Kanada Mükâşefe İncitme, incinme gönül Deme çok iller gezdin Hâlis u muhlis mi gönül Ölmeyince ham gezdin Münkirse mürşîdin gönül Deme neden yolda kaldın Tut eteğinden kâmil gönül Zümrüt kalpte dilsiz kaldın Nice hâl eylesin aşkı gönül Deme kendin ettin buldun Yan ey Hakka şeydâ gönül Nefis içre içi mâhî buldun Keşf eyle latifeni ey gönül Cevâhir-i esrârı sezer oldun Sakla sînen içre aşkı gönül Kıymetîn deme irfân oldun Hakîkat deryâsı özün gönül Deme halk nasîhat bulsun Emr-i Hakk ise sözün gönül Fîzândan ol gelsin bulsun Kenz-in lâ-yefnâyadır gönül Tılsımla vücûdu yara kıldın Deme kim sorar kalbi gönül Aç içi kenz-i lâ-yefnâ kıldın Dilde benlik kibirdir gönül Deme tende varlık aradın Sende iylik var etme gönül Murâdını niyetinde aradın Harf-i mânâya açık gönül Tercümân Furkân’ı okudun Zebân-ı ârifân deme gönül İsm-i Mânâyı zâhir okudun 26 Şubat 2013 Kitchener, Kanada Seyr u Sülûk Vahdeti kesrette gör Kesreti de vahdette Tek yüzde Mutlak gör Mevcûdatı Vahid’te Seyr u sülûk âfâkî başlar Gönül ayarı kalple yürür Teccelliler Enfüsî başlar Sefer med-cezir ile yürür Vacibü’l Vücûd sır mebdesi Müntehâya ulaşır cezbesi Hayali nüzûlî urûc mebdesi Fenâ fillaha ulaşır neşvesi Evvelden seyr Sâni’ye geçer Fâniden Bâki’ye â’lâ neşesi İlm-i ledünniyle özden geçer Ahlâk’ı yüceler yüce teknesi Mârifet şuâsı herdem parıldar Beka billâh’a döner tek güneş Vacibin sırrı açılıp kula parıldar Kadr-i vechi kuşatır tek güneş Sâlis seferde cihân cemleşir Bî kem u keyf, ol âsan olur Hakka vâsıla aşkı cemleşir Hz. Ehadiyet cümle can olur Sübühât-ı vech sarar heryanı Celâl’i de bir Cemâl’de bir Mârifet nurun sarar heryanı Kahrın da bir lütfun da bir Bütün zıtlıklar kayar yoklaşır Vahdet-i Vücûd aynü’l cemdir Aşkla gark olur nefis yoklaşır O’ndan gayri boş hiçe cemdir Doğar vahdet yolunda kesreti Haziratü’l Kuds’ü i’ladır gayen Doğar Hak’tan halka rücû yet’i Fark bâde’l cem, ihlâstır gayen Talipli feyz-î Hudâ’ya hep koşar Vâsıl olan Kurb bu’du’na erer Nur’a âşık hüsnü hâllere koşar Sevdirirse eğer sevdiğine erer 20 Şubat 2013 Kitchener, Kanada Keşke Dost.. Keşke sevdiğimi sevebilse dost Kıssâsı hep sohbet-i cânân olsa Keşke gül dediğimi koklasa dost Sevgilimize aşkını ilan eder olsa Keşke ruhu ruhuma dokunsa dost Anarken öz, yaşarken serhoş olsa Keşke dili yutsa kalbi konuşsa dost Seni seviyorum hep gözünde olsa Keşke ateşin mumu söndürse dost Dünya ukbâ cennet nâr gülizâr olsa Keşke külüme rüzgârın üflese dost Özlemlerimiz rüyalarda diri var olsa Keşke âşık gibi uyanık kalsa dost Arz-ı hâl etmek üzere duâları olsa Keşke aşk nişânı tükenmese dost Sevgiliye uyunmayan geceler olsa Keşke aşkımız aşkı tarif etse dost Sevgili sözünden başka şifâ olsa Keşke tabibler derman yazsa dost Davan tek derdim dermanım olsa Keşke Sen ile geçse ömrüm dost Kalbi tatmin eden aşkın Hû olsa Keşke buluşsa ebed-müddet dost Kalbe, ruha işleyen dost, Hû olsa 17 Şubat 2013 Kitchener, Kanada O’nsuz Olmaz Tohum at, git derviş Akıl bize yâr olmaz Arkanda kaldı teşviş Hamı bize yâr olmaz Kim hasat eder etsin Boyasız şakirt olmaz Ölmeyiz, diri ne etsin Aşka meyil zayi olmaz Can içinde ara, bul canı Bilgiçsen bulmak olmaz Bulan ol kendi oldu canı Yanmayan gözde olmaz Et Mûrâd edeni murad Gülşende güller solmaz Aşkı murad eder Mûrâd Bize leyl ü nehar olmaz Seversen sever âlem seni O’ndan özge kemâl olmaz Sevdirirsen Rab sever seni Aşkında tahrik ü tar olmaz Doğru okursan özde hazine Zerreden katreye ayrı olmaz Okunan katresi tıpkı hazine O’ndan kimseler kenar olmaz Yâ Rab ne ola hâlim benim Halayıktır kölen, şah olmaz Ağlarım ağyara hâlim benim Aşka yâr olmayan kul olmaz Rüyeti Şîr’in iki çeşme gözü Hamd şükür kanaatsiz olmaz Bilmem neyleyim başı gözü Muhabbetin hidayetsiz olmaz 9 Şubat 2013 Kitchener, Kanada Sakın O Zaman Yalan söyleme sakın Kalbin tel tel dökülür Doğru konuş o zaman Dile bal şerbet dökülür Politika yapma sakın Yüzün kapkara kesilir Ruha işkence yaman Benzin sapsarı kesilir Yapmacık olma sakın Neye yarar ruh çıplak Rabbinden dile âmân Firavunlaşandır çıplak Uçan söz, yazıdan sakın Kalem yazar, akıl unutur Fitne varsa kaç heman İhlâs kazanır, âsi unutur İlmi ara, boşluktan sakın Akıllıdan belki zâhid çıkar İmânı var, kalbinde az izan Kâmil insan dervişten çıkar Şâkirt üçtür dörtten sakın Medrese şâkirdi âlim olur Askerse idarecidir o zaman Tekke şâkirdi ise eren olur Dostuna vefasızlıktan sakın Sâdıklar şehitlerle bir dirilir Simâsında yalan yok her an Kalbi ruhu bir atar, aşk dirilir Kitchener, Kanada 24 Ocak 2013 Aşk’ın Kanunu Aşk kitabının her sayfasında vahdet birlik yazar Aşksız ilim kör nâkıs kil u kal kuru sözler yazar Aşk canımın hâsılı Celâl’iyle kanun Cemâl yazar Aşka canını fedâ kılmayan ilmi suya boşa yazar Aşk’ın kanunu, düşen çâresizi kaldırmaktır insanlık Aşksız yaşayan kalp ölü, zombide ne gezer insanlık Aşkla insan fâni, bir canı incitmezde dirilir insanlık Aşk Hakk’a müteveccih, karıncayı incitmez insanlık Aşk neyini dinleyen serhoşa dünyalık pek acûze gelir Aşksızlık aklı kibirli kılar, gönle tabi kula garibe gelir Aşk’ın ıstıraplı lezzeti fakirin kalbinde sahavete gelir Aşkta mamur olanın mülkü virâne olsa ne ki, vız gelir Aşk gönlü perişân eder, cismi yok olur divâne eyler Aşksız belâ denizini bilmez balıkı alıkça beter eyler Aşk gönlü hem abâd eder hem yıkar azı define eyler Aşk’ın muhabbeti doğan kalbe imân küfrü dar eyler Aşk dokuz felek arş u ferç aşkında hep devrân eder Aşksız bile zevki Muhammedi’de aşkla salâvat eder Aşkına lütfünde kahrında hoş visale ihlâsı gaye eder Aşkın kanunu, dervişin kalbinde zikriyle tecelli eder Kitchener, Kanada 17 Ocak 2013 Edep ya Hû! Cevâhir kadrini ancak cevher-fûruşân bilir Edep ya Hû, buda geçer; hikmeti zîşân bilir Hastalığı, şifayı afiyeti veren, def’ eden bilir Edep ya Hû! Edebi, imânı derûn edipler bilir Edepten mahrum olan lütfundan mahrum Edep ya Hû! İnkârcı olur edepten mahrum Kâmil insan, ahlâkın en yücesiyle serfirâzdır Edep ya Hû! Akıl kalbe fısıldar edebin azdır Görüyorsun, kalbi saran kibir, gurur dil-i belâ Edep ya Hû! Hayâ imândan, edepsizliktir belâ Süslü püslü sözler değil, kalbe hâlin tesir eder Edep ya Hû! Sefahât fenâdır, insanı rezîl eder Hayâsızın hayâtı zehir zemberek yılandan beter! Edep ya Hû! Utan! Bilemedin Hakkı ömrün heder Evvelâ anlat nefsine sonra halka vaaz ver, et hayâ Edep ya Hû! Heybet, hayret, minnetle oluşur hayâ İhlâsı ihlâl hayâsı vefâsız temkinle Hayiy bulur Edep ya Hû! İlâhî ahlâk olsa fıtrat hayâyı bulur Kendine Hakk’ın nazarıyla bakan Hayyı bulur Edep ya Hû, buda geçer; hayâ, Kayyum’u bulur Kitchener, Kanada 01 Ocak 2013