çocuk yetiştirmek bir sanattır.
Transkript
çocuk yetiştirmek bir sanattır.
ÇOCUK YETİŞTİRMEK BİR SANATTIR. Son Güncelleme Cuma, 31 Temmuz 2009 12:47 Bu sabah Türk kahvemi hacıbekir lokum eşliğinde içeli çok oldu. Benim deli kalem kızdı bana yine. Ben de zaten yargıçlara kızgındım kırıverdim kalemi. Bilgisayar çağındayız. AB ye giriyoruz Tanrı’nın inayeti ile. Ben hala kalemle uğraşıyorum deli miyim ne? Laf aramız da böyle de pek havalı oluyor hani! Ne yapalım biz de başbakan gibi altın kalem mi var? Ah sevgili oğlum Babür keşke ben de bir spor salonun da sana sünnet yapsaydım da sen de inşaat mühendisi olacağına armatör olurdun. Bu kadar çok çalışmak zorunda kalmazdın. Evet, şu anda bana kızdığını ve” Annnee” dediğini duyar gibiyim Ne demişti Tayyib Bey Yunus Emre’den ,“laf ola baş kestire.” kusura kalma evlat yaşlılık işte! Ben bugün belki sizden belki torunlarımdan söz edeceğim. Çok eski yıllara yolculuk edeceğim yine içimde uzun ve meşakkatli bir yolculuk olacak. Çocuk eğitmek bir sanattır. Çocuk yetiştirmek yaşam biçimidir çocuk eğitmek hâsılı tam da hayatın kendisidir. Bütün bunları belli bir olgunluğa eriştikten sonra ancak objektif olarak görebiliyorsunuz. Bizler ebeveynlerimizin bizi üzen davranışlarını onlara yapmamaya çalıştık. Biraz gördüklerimiz biraz yaşadıklarımız kıt deneyimlerimizi içgüdülerimizle yoğurarak davranış biçimlerimizi geliştirmeye çalıştık. Oysaki bir sanat eseri yaratılacaktı. Bunun eğitimi okulu, yüksek okulu hatta kariyeri olmalıydı. Kimse bana dört dörtlük çocuk yetiştirdiği fantezisinden bahis etmesin. Ana baba olacak bireylerin önce duygusal bir detokstan geçip toksik duygulardan arınıp bu hayati olaya hazırlanması gerekir. Mutlu çocuk mutlu ebeyveyinlerden geçer. Kaldı ki şimdi okuduğum kitaplar bebeğin embriyo safhasındayken bile annenin toksik duygularını algıladığını sigara içen anneyi algıladığı mutsuz annenin sütünü dahi siyah süt olarak algıladığı söyleniyor. Varın gerisini siz hesap edin. Sevgi denetlenmeden özgürce verilmesi gereken bir duygudur. Hepimizin bir geçmişi vardır. Bütün bu geçmiş hayata dair halkalarla donanmıştır. Halkalar sağlam ve güzel ise sorun yoktur. Halkalar kötü ise toplumu irite edecek bireyler yetiştirmeye adaysınız demektir. Zincirin gücü ise en zayıf halkaya eşittir. Geçmişimizin genleri içimizdedir. Başka bir deyişle ailemizi tekrar ediyoruzdur. İşte en vurucu nokta da budur. Bütün olay “olmak veya olmamak” gibi bir şeydir. Tekrarlamak veya tekrarlamamak… Ben lise öğrencisi iken Alain Delon’a âşıktım.”Ses”mecmuası vardı o zamanlar. Aktörün kocaman resmini odama astım. Akşam babam geldiğin de çıldırdı. Ve şu sözü sarf etti.”Sen bu adamı nasıl eve sokarsın?”Resmi yırtıp aldı. Çok ağladım üzüldüm ama derhal ikinci kez mecmuayı aldım. Resmi de sakladım. Artık stratejimi belirlemiş ve gardımı almıştım. Her istediğimi gizli yaptım. Makyaja, mini eteğe her şeye kızardı. O kızardı ben yapardım. Pederşahi bir aileden geliyordu ve tekrarlarını yaşıyordu. Bu annem için de geçerliydi. Bana her türlü fedakârlığı yapıyorlar, seviyorlar ama tekrarlarından vazgeçmiyorlardı. Babamın beni çok sevdiğini bilirdim ama bir kez bile beni öpmez koluna takıp sinemaya götürmezdi. (Çamlıca) sigarası vardı benim genç kızlığım da bir kez içtim diye annemin tepkisini unutamam. Öyle çocukla yüz, göz olunmaz gözle görülmeyen el ele tutulmayan kalın sınırlar olurdu. Sadece ders çalışılmalıydı. Çocuk çocuktu söz hakkı yoktu. Pirzola muz yiyip süt içmeli idi. Bir de sağlam sıcak, ayakkabıları onu ısıtan kalın mantosu olmalıydı. Okul çantası en güzelinden 1/3 ÇOCUK YETİŞTİRMEK BİR SANATTIR. Son Güncelleme Cuma, 31 Temmuz 2009 12:47 olup, renk, renk kalemleri unutulmamalıydı, hasta olmamalıydı. Okuyup büyümeli evlenip çoluk, çocuk sahibi olmalı torunlar da gelince misyon tamamlanmalıydı. Bunlar böyle uzayıp gider. Tabii çok güzel tekrarlar da olurdu. Ama onları zaten yazmaya gerek yok. Erdem değil olması gerekenlerdi. Annem bir de arkadaşlarıma tahammül edemezdi. Ona göre bir çocuğun arkadaşı olmamalı idi. En büyük arkadaş kitaplardı. Uyumaktan niye nefret ettiğimi çok geç keşfettim. Çünkü yıllarca istemeden öğleden sonra uykularına yatırılır,saatlerce odada uyumadan azap çekerdim.Şimdi elli sekiz yaşındayım ve hala uyuyamıyorum.. Benim oğlum Cindy Crawford, Brook Shields hayranı idi. Ben ona boy, boy resimlerini alır odasının duvarına asardım. Şu anda düşünüyorum acaba ne yapmak istemiştim. Tavır mı alıyordum yoksa tekrarlamamak mı istiyordum. Bunu halen çözemedim. İnsan beyni, insan psikoloji o kadar karmaşa içinde ki bir muamma adeta. Kendimi zorlayıp flash back yaptıkça adeta bir enerji açığa çıkıyor. Bunu ancak beynimizin çalışmayan diğer yarım küresi çalıştığın da öğreneceğiz diye düşünüyorum âcizane. Kızım bir gün sigara içmek istediğini söyledi. “Derhal”dedim. Sigara ve çakmak getirdim ateşi yakarak paketi uzattığımda gözleri fal taşı gibi açıldı ve “içmiyorum” dedi. Kızım halen sigara içmiyor. Oğlum çok içiyor çünkü eve geldiğin de çaktırmadan ceplerini arardım ama o, bu arada iyice çakmış olmalı ki, her gün bir paketi bitiriyor şimdilerde. Arkadaşlarına önem verir onları davet eder o zamanlar pek de olmayan hamburger partileri düzenlerdim. Ve ölesiye ders çalıştırırdım. Televizyonu yasaklar bazen gestapo kesilirdim evde. Unlu şekerli gıdaları hem yapar hem de yemeyin derdim. Bugün pasta ve börekler ikisinin de olmazsa olmazı. İşte bu ve benzeri betimlemeler ben de olduğu gibi bütün ailelerde sürüp gider. Bunları niye yazdığımı da bilmiyorum aslında kelimeler kendiliğinden dökülüveriyor tuşlara. Belki haddimi aşıyorum. Kraldan çok kralcı olmak istemem. Bir tek şey biliyorum. Oda kuşak farkının önemi. İnsan psikolojisi bir bilim dalıdır. Ruhunu en iyi bilen de insanın bizzat kendisidir. Düşünmek ise ruhun kendi kendine konuşmasıdır. Bugün çocuklarımın da çocukları var. Çok farklı eğitildiğini gözlemliyorum onların. İzliyorum sadece. Dilerim ilerde hangisi doğru idi. diye bir kavram kargaşasına düşmeyiz. Hangisinin doğru olduğunu ben de bilemiyorum. Bizim gençliğimizde bu kadar çok yazılı ve görsel nesne yoktu. Okumadık örneklere baktık yanlışları doğru diye yaptık belki. Ben şimdi o kitapları buldukça okuyor ve nerde nasıl yanlış yapmışım diye çok büyük bir keder duyuyorum. Bir çocukla konuşurken tam da gözlerinin içine bakmayı bile daha yeni öğrendim. Onun boyu hizasına inmem gerektiğini daha yeni öğrendim ve ölene kadar öğreneceğimi biliyorum en acısı. Kişinin hatasını bilmesi kadar irfan olmaz ben geç de olsa hatalarımı görüyorum. Çocuklar dinlenilmeli, kişiliklerine, farklılıklarına saygı duyulmalıdır. Onlara ifade özgürlüğü verilmeli, desteklenmeli ve farklı kişiliklerle kıyaslanmamalıdır. Çok sevdiğim evlatlarımdan doğru bildiğim yanlışlarım için özür diliyorum. Sizi aldığım nefes kadar çok seviyorum. GÜL TURAN 2/3 ÇOCUK YETİŞTİRMEK BİR SANATTIR. Son Güncelleme Cuma, 31 Temmuz 2009 12:47 SAMSUN 3/3