White Light - Brethren Fast

Transkript

White Light - Brethren Fast
White Light
by Rudy Rucker
1980’lerde teknolojinin yaşamı her yönden kapsamasıyla birlikte oluşan tekno kültür çok geçmeden kendi
kaynaklarını ve yaşam alanlarını da yarattı. Kişisel bilgisayarlar, uydular, robotlar sayesinde sınırları ortadan kalkan
yeni bir dünya söz konusuydu. Aklın bu yeni kavrayışları gerçekliğin yeni boyutları olabileceğini ileri sürüyordu. Ve
Sanal Devrim dünyayı yeniden biçimlendirmek için tek kişinin eline tanrısal bir güç sunuyordu. Hackerlar, yapay
zekalar, arayüzler bu dünyanın saygın efendileri haline gelmişlerdi. Bir anlamda Robin Hood ya da Zorro gibi
zenginden alıp fakire veren kahramanların yerini şifre kırıcılar almıştı. Dünya artık atomlarla değil, sanal belleklerle
ve baytlarla ölçülüyordu. Coğrafi sınırların aşılması, bireyin aynı anda kendini dünya üzerinde herhangi bir dilde ve
kişilikte tanımlayabilmesi yeni bir oluşumun kapılarını aralamıştı. Gündelik gerçeklik çok kısa bir zaman dilimi içinde
ve çok katı bir biçimde değişebilirdi. Her şeyin denenebilir hale geldiği ve ilüzyonun kalkıp saklı olanın ortaya
çıktığı bir dünyadan söz ediliyordu. İşin ilginç tarafı tekno kültürü destekleyen ve yaymaya çalışan büyük şirketler
geçmişte varolan telefon, televizyon, radyo gibi “eski” tekno araçlara saldırarak bunu yapıyordı. Bilgisayarlar, cep
telefonları ve uydu sistemleri gerçek özgürleşmenin yegane araçları olarak sunuluyordu. Böylesi bir hızda ilerleyen
dünyanın da bu kültüre bir yandan hazırlanması gerekiyordu. Gerçekte bilimkurgunun bir parçası olan Siberpunk,
edebiyatı, sinemayı da içine alarak yeni bir yaşam formunun doğuşunu sağladı.
Isaac Asimov, Frank Herbert gibi yazarların postendüstriel distopyaları Bladerunner, Matrix ve A Scanner Darkly
gibi filmler yoluyla kopyaların, cyborgların, sanal gerçekliğin varlığı meşru kılınıyordu. Gerçekten de Baudrillard’ın
hiper-gerçek kuramından beri gerçekliğin ne olduğu sorusu son yirmi yılın en baskın çalışmalarından biri oldu.
Hem Hollwood’da hem de akademik çevrelerde merak uyandıran filmler, kuramsal yaklaşımlar peşi sıra geldi.
Donna Haraway’ın Siborg manifestosunda tanımladığı “cinsiyet sonrası” yaratıklar ya da Newsweek dergisinde
yayımlanan bir yazıda insan olmaktan sıkıldığını ve mutasyona, insan sonrası bir androide dönüşmeye hazır
olduğunu söyleyen bir siborg adayı giderek daha fazla ilgi çekmeye başladı. Siberpunk bile kendi içinde ayrışmaya,
sonsuz bir ufalanmaya uğramakta gecikmedi. Postsiberpunk, Steampunk, Biopunk, Clockpunk, Retrofütirizm ve
Transrealizm. Robocop, Videodrome, Neuromancer, Code 46, Gattaca, Children of Men ve Fountain. Yalnızca
sinemada değil müzikte, çizgi romanda ve hatta modada bile etkisini gösterdi Siberpunk. Bir zamanların
dışavurumcu, kübist mekanlarının yerini sibermekanlar almaya başladı. Bütün bu oluşumlar, klasik bir Star Wars
Transrealizm. Robocop, Videodrome, Neuromancer, Code 46, Gattaca, Children of Men ve Fountain. Yalnızca
sinemada değil müzikte, çizgi romanda ve hatta modada bile etkisini gösterdi Siberpunk. Bir zamanların
dışavurumcu, kübist mekanlarının yerini sibermekanlar almaya başladı. Bütün bu oluşumlar, klasik bir Star Wars
filmine duyulan hayranlığın çok ötesinde bir gerçekliği içinde barındırıyordu. Çünkü işin içinde dev şirketler,
dağıtım ağları ve bu yolla kimi zaman uğranılan milyarlarca dolar zarardan söz etmek gerekiyordu. Şimdi Lost
dizisinin ilkelliği, teknolojiyi ve bir ucundan dini içinde barındıran yapısının hayranlık uyandırması daha
açıklanılabilir hale geliyor sanıyorum. Bir yanda hayatta kalmaya çalışan insanlar, diğer yanda yeni tekno buluşlarla,
insanlar için yeni bir geçmiş ve gelecek kurgulayabilen yazılım şirketleri.
Rudy Rucker (1946) Amerikalı bir matematikçi olarak Siberpunk akımının önde gelen isimlerinden biri. Uzun yıllar
bilimsel kitaplar, kuramlar ve romanlar geliştirdi ve yazdı. 1983’te yazdığı Transrealist Manifesto ile Siberpunk
kavramına yeni açılımlar getirken başta William Gibson gibi pek çok yazarı da etkilemiş oldu.
Transrealizmi bilimkurgu içinde ele alıyor ve onun avangard yönünü temsil ettiğini söylüyordu. Transreal romanlar
gerçekliğin içinden geçerek onu yok etmeye yakmaya kadar ileri gidebilirlerdi. Zamanda yolculuk makineler
aracılığıyla değil, zihinde- uçmak bir çeşit aydınlanmayla ve bedenin terk edilişiyle, telepati de iletişimin en doğru
yolu olarak kullanılıyordu.
Karakterler gerçek insanlardan oluşmalı, standart kurmacalardaki yazarın iradesi altındaki kuklalara
dönüşmemeliydi. Olaylar tahmin edilebilir olmalı ve diyaloglar karakterleri umduklarından daha fazla zorlamalıydı.
Bir Transrealist romanda yazar kitabı yazan roman kahramanı olarak ortaya çıkmalı, kendisinin idealize, paralize
olmuş halleri romanda yer almalıdır. Bunlar asla süper kahramanlar değildirler- bizim onları bilebileceğimiz ve
anlayabileceğimiz kadardırlar.
Transrealist sanatçı eserinin sonunu önceden tahmin edemez. Çünkü roman organik olarak büyümektedir. Ona
dışarıdan yazarın müdahale etmesi beklenmez. Çünkü okur için tahmin edilebilir olan, her zaman ilgi yitimine
uğrar. Transreal bir roman devrimci bir sanat formudur. Kitlelerin düşünce kontrolünü ve uzlaşılmış bir gerçeklik
mitini yok sayar. Transrealizm bilimkurgu edebiyatının artistik bir yoludur.
Bütün bu koşullar düşünüldüğünde 1980’de yazılan Beyaz Işık’ın yeni bir roman türünü yarattığını söylemek yanlış
olmayacaktır. Kahramanımız Felix Rayman tıpkı Rucker gibi SUCAS üniversitesinde araştırma görevlisidir ve uzun
zamandır ünlü matematikçi Georg Cantor’un 1875’te keşfetmiş olduğu Süreklilik Problemi’ni düşünüyordur. Bir
aylak, toplumsal yaşamın kıyısında bir alkolik oluşu, yaşayacağı tüm deneyimlerin kuşkuyla karşılanmasına neden
olsa da, sonsuzluğun içine yaptığı yolculuk deneyimi tüm yaşamı kapsayan bir sonuca ulaşmasına neden olur.
Dünyanın gizidir bu. Beyaz ışığın ne olduğunu anlamasına yarayan tek gerçektir.
Rayman başlangıçta problemi çözmek için tıpku Faust gibi ruhunu bile satmayı düşünür. Gerçekten de beyaz bir
ışık kılığında gelir Şeytan, ama ardından İsa gelip de yolculuğa çıkasını buyurmasıyla astral bir yolculuğa çıkması
zorunlu hale gelir.
Rayman bedenini bir ağacın altında terk eder ve sonsuzluğa doğru, bütün matematik problemlerini çözmek ve
Tanrı’ya ulaşmak için harekete geçer. Astral bedeniyle birlikte ışık hızına yakalayan Rayman, çok geçmeden
sonsuzluğu simgeleyen Alef sıfıra ulaşır. Burası Hilbert Oteli adında, dünyanın dışında bir arayüzeydir ve Tanrı’ya
ulaşmak için bir bekleme noktasıdır. Ancak ne zaman ne de mekan bildik kalıplar içinde düşünülebilir. Burada da
metematik dünyasının henüz çözülmemiş problemleri ve tanıdık yüzleri bulunmaktatır. Georg Cantor, David Hilbert
ve Albert Einstein bir masada oturup, konuşurlar. Rayman’ın aralarına girmesi ve kimi teoriler hakkında bilgi
edinmesi kaçınılmazdır.
Rayman’ın yeni hedefi Alef bire yapılacak bir yolculuktur. Bir rehbere gereksinir, ancak onlara ulaşması olası
değildir. Ama Franx adında bir hamam böceği onun eşlikçisi olacaktır. Franx dev bir böcektir ve sürekli olarak
Prag’daki yaşamdan söz eder. Aslında Rudy Rucker’in özel olarak ilgilendiği bididir Kafka ve hem Gregor hem de
Kafka Franx karakteriyle romana girmiş olur. Gerçekten de Gregor’un talihsiz dönüşümünü Siberpunk açısından
değerlendirdiğimizde, söz konusu edebiyatın ilk ve önemli arketiplerinden birine ulaşmış oluruz. Yalnınca Kafka
değil, kimi zaman karşılaştığı problemleri yine janrın önemli isimleriyle çözmesi gözlerden kaçmaz. Stanislaw
Lem’in romanları, Breugel’in tabloları, Donal Duck gibi çizgi film kahramanları da romanda önemli saflar
tutmaktadır.
Romanın karmaşık yapısı ve sonsuzluğu, bitmek tükenmek bilmeyen mekan değişimleri ve görüngüleri- konuşan
duvarları, elektrik direkleri ve arabalarıyla tam bir kaos ortamı gibi görünse de, her şeyin boyut değiştirdiği bir
dünyada tek tek anlam kazanacaklardır.
Transreal romanın ilk örneği olan Beyaz Işık meselini ciddiye alırken, dünyanın klişeleriyle de alay etmeyi
unutmuyor. Yer yer gülme krizleri eşliğinde sınırların ve bedenlerin ötesinde bir yaşama tanık olmak için Beyaz Işık
bir kült roman ve sonsuzluğu ilgilendiren her teori onun kısıtlı olduğunu ileri süren bir başka teori tarafından
sonlanır ve bu sonsuza kadar devam eder.|a really fun book, less science fiction than a kind of mathemagical
fantasia on the concept of infinity, probably closer to Alice in Wonderland than anything else. extremely wild and
sonlanır ve bu sonsuza kadar devam eder.|a really fun book, less science fiction than a kind of mathemagical
fantasia on the concept of infinity, probably closer to Alice in Wonderland than anything else. extremely wild and
free-wheeling, though somewhat detached- doesn't carry a lot of (or any, really) emotional weight, but is definitely
mind-expanding and a hell of a ride.
(my favorite part is when franx the beetle refers to gravity as "the seriousness.")|Having had some previous
exposure to Rucker’s work (http://www.flurb.net/1/ruckerdifilipp..., http://www.rudyrucker.com/transrealbo...)
before starting this book, I had some idea of what to expect: bizzarro-nerdpunk surreal fiction. Or something, I
dunno, I’m not great with labels. And that’s basically what I got.
White Light tells the story of Felix Rayman, a math professor at the fictional equivalent of an upstate SUNY
campus and his journey to Cimön, which is infinitely distant in normal space. Yeah, that’s what makes this book
simultaneously interesting and difficult to fully grok. Rucker was involved at this time with writing a pop-sci book
on the topic of infinites, and I suspect having read that prior to reading this novel may have made things run a bit
smoother. That, or having a background in set theory. I was hoping that I would boil down the ideas about
infinities that are discussed in this novel, but trying to put any of it into words just isn’t going to happen. As best
as I can say, there are different levels of infinity. Maybe.
Anyhow, within the context of the story Rucker actually does a good job of making these abstract concepts a little
more palatable for the less mathematically inclined. Take, for example, Hilbert’s Hotel, at the base of Mount-On in
Cimön. When Rayman asks for a room at the hotel (which has an infinite number of rooms), he is told that it is full,
being as there is also an infinite number of guests. However, with a little bit of urging by the front desk attendant,
Rayman realizes that by having each tenant move up to the room with the next highest number (their room, n,
+1), thereby making room for Rayman in room 1. This would also work for any finite number of guests, where
each person simply changes their room by the number of guests arriving (that is to say, if fifty guests arrive, each
person moves to a room 50 above their previous room). However, the question also arises about how the hotel
will accommodate the infinite number of guests that will arrive? This also has a surprisingly simple to grasp
answer: move each current guest into a room with twice the value of their old room (that is, 2n), which will leave
all of the odd numbered rooms for the new guests (of which their are each an infinite number). Easy, right?
Mathematics aside, there’s also a great story in White Light. At times it does get lost among the mathematical
exposition, but there is a lot of genuinely weird and interesting ideas here. It’s hard to condense into a short
review, so I’ll just leave a partially ordered set of the things I found really cool: (Donald Duck comicbook dream
sequence/drug trip, traveling at aleph-one through a restaurant full of infinitely variable aliens, a giant talking
cockroach thing who is also a poet, talking EVERYTHING [walls, sidewalk, cars], a Banach-Tarski paradox sphere).
Oh, and one more thing. The back cover blurb on this book could not conceivably have been any more misleading
as to the story contained within. I suppose the marketing department figured what they wrote would sell more
books, and that’s probably true, but holy shit would the people who bought this book expecting a typical OBE
book be disappointed. Here’s what it says on the back of my copy:
“DO YOU WANT TO SEE GOD?
There is mounting evidence that life, true life, begins after death. Researchers into the phenomenon of Life-AfterDeath have found incredible similarities in the reports of thousands of persons who were pronounced clinically
dead and then revived. Virtually all reports have these elements in common: Departure from the physical body- a
loud, humming noise- passage through a long, dark tunnel, a white light waiting at the end.
But what happens next? What happens when we reach
WHITE LIGHT”
Does that sound even remotely about a transrealist novel that explores the concepts of infinite sets or some
schlocky bullshit novel by some M.D. who had one patient see a white light and takes that as the afterlife exists,
QED, buy my book? Although I guess Rayman does meet Jesus and some other component of the godhead, so
they at least got that right.|It definitely helps to be a math graduate student, as I was, when you read this book. It
QED, buy my book? Although I guess Rayman does meet Jesus and some other component of the godhead, so
they at least got that right.|It definitely helps to be a math graduate student, as I was, when you read this book. It
had some great insights into the difference between different orders of infinity. And a nice in-context descriptions
of "Hilbert's hotel".|Rudy Rucker è, oltre che uno scrittore di fantascienza, un matematico che ha scritto libri di
divulgazione in materia. Questo Luce bianca vorrebbe essere un esercizio in stile Flatlandia sull'infinito
matematicamente inteso. Lo stile è leggero e gradevole, sono le parti esemplificative sui diversi tipi di infinito che
non mi sembrano granché!