İZ 2012
Transkript
İZ 2012
Biliyor muydunuz? BEHÇET ÇELİK’in Hukuk Fakültesi mezunu olduğunu; “Çok Tanıdık, Çok Bildik” öyküsünün, ABD’de yayımlanan Istanbul Noir adlı kitapta, “Soğuk Bir Ateş” adlı öyküsünün Hollanda’da yayımlanan Stad en Mens adlı kitapta yer aldığını... CELİL OKER’in ansiklopedi metin yazarlığı, çevirmenlik, gazetecilik, reklam yazarlığı yaptığını ve Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde öğretim görevlisi olduğunu... HASAN ALİ TOPTAŞ’ın veznedarlık ve icra memurluğu yaptığını, bir ara romanını yayımlatacak yayınevi bulamayınca, “Artık hiçbir şey yazmayacağım,.” diye tutup yalnızlık teması üzerine yazmaya başladığını ve bu şiirsel metinlerin Kavram Yayınları’nca kitaplaştırıldığını ... IŞIL ÖZGENTÜRK’ün iktisat mezunu olduğunu, Cumhuriyet’te köşe yazarlığı yaptığını, aynı zamanda yönetmenlik ve senaristlik/senaryo yazımı eğitmenliği yaptığını, “Seni Seviyorum Roza” filmiyle ulusal festivallerde pek çok ödül kazandığını ve yurtdışında çeşitli festivallerde Türkiye’yi temsil ettiğini ... iz TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ZÜMRESİ | SAYI: 6 | 1 Haziran 2012 8.Edebiyat Günü Yazarlarımız seyyar satıcılık gibi Behçet Çelik işçiliği, çeşitli işlerde çalıştığını ve 1979 yılına kadar Türkçe Celil Oker öğretmenliği yaptığını ... Hasan Ali Toptaş MÜGE İPLİKÇİ’nin Bilgi Işıl Özgentürk Üniversitesi’nde öğretim olduğunu, PEN’de Melek Özlem Sezer görevlisi Kadın Yazarlar Komitesi’nin yaptığını ve aynı Muzaffer İzgü başkanlığını zamanda Vatan gazetesinde Müge İplikçi köşe yazarı olduğunu... GÜMÜŞ’ün Siyasal Semih Gümüş SEMİH Bilgiler mezunu olduğunu, Zehra İpşiroğlu spor yazarlığı yapmanın MELEK ÖZLEM SEZER’in Hacettepe Üniversitesi Ekonomi Bölümü mezunu olduğunu, kadın çalışmaları alanında yüksek lisans yaptığını ve TRT radyolarına masal programları hazırladığını... MUZAFFER İZGÜ’nün 107 kitap, 200’e yakın radyo oyunu yazdığını; küçük yaşlardan itibaren bulaşıkçılık, garsonluk, pamuk yanı sıra eleştirmenlik kimliği bulunduğunu ve NOTOSÖYKÜ’nün genel yayın yönetmeni olduğunu... ZEHRA İPŞİROĞLU’nun Alman Dili ve Edebiyatı ile Felsefe bölümleri mezunu olduğunu, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne Dramaturji ve Tiyatro Eleştirmenliği Anabilim Dalı’nı kurduğunu ve Köln’de yaşadığını ... Okuma Yazma Serüvenleri... im biz n içi ar tıl lat an Melek Özlem Sezer Müge iplikçi Celil Oker Küçükken, kitapların içinde yaşamak isterdim. Benim içine doğduğum hayat, yapıma uygun değildi çünkü. Hatta ben kitapların da yaşadığını ve gerçek yaşamın orada olduğunu sanırdım. Okuduğum kitapların, masalların kahramanlarını kendi hikâyelerinden koparır, hep birlikte yaşadığımız başka maceralar kurardım. Tabii dışarıdan kendi kendime konuştuğum sanılır, adım deliye çıkardı. Edebiyata yatkınlığım lise günlerine denk düşer. 80'li yıllarda liseye devam etmek durumunda kalan birçok arkadaşım gibi ben de kurak bir iklimin içinde kendime bir yol arıyordum. Yaşım gereği de savrulmuştum elbette. Üstelik Türkiye insanın ruhuna ıssızlık saçan bir ülkeydi o zamanlar. Gençlik arayışım ve iyi hocalarım sayesinde (sayıları çok da fazla değildi) edebiyatın görkemini keşfettim. Elbette küçük bir ışıktı gördüğüm ama gözlerimi ondan alamayacak kadar da etkileyiciydi. Yaşamın durağanlığına, umutsuzluğun kışına rağmen bir vaha vaadiydi edebiyat. Korkarak o eşikte-beni tutsak bir yaşamdan bilinmeze ve gerçek özgürlüğe taşıyacak o eşikte-durdum ve bekledim. Bir histi biliyordum ki uzun süre bana kapıyı açan kimse olmayacaktı. Ama ben yine de bekledim. İnatla, çocuksu bir sevgiyle, kilide vurulmuş bir hayalle, gözyaşıyla, sabırla karışık bir öfkeyle, iyi niyetle, karamsarlıkla, hüzünle, nefessiz kalarak, coşkuyla, yalnızlıkla, rüzgârlarla, gölgelerle bekledim, bekledim... İlkokulda ders kitapları yerine ansiklopedi okurdum. Her şeyi bilirdim, notlarım çok iyiydi/Anneme, kardeşlerime, öğretmenime şiirler yazardım. Babam Çocuk Haftası dergisine göndermiş, yayınladılar. Okumak, bir ömre sahip olmanın nimet değeri kazanmasında en çok katkıda bulunan olanaklardan… Tabii, seçim yapma becerisi gelişmiş bir okuma kültüründen söz ediyorum. Yoksa kimileri için eziyete dönüşüyor ve keşif hevesinden yoksun kalıyorlar. Oysa ben insanın iyi bir şiiri sahiplenmemesinin hiç gökyüzüne bakmamış olmanın yavanlığıyla eş olduğunu düşünüyorum. O seni yakalayıp içine çekecek masalı bulamamanın ise, denize uzaktan bakıp da içine girip yüzmemek kadar büyük bir kayıp olduğunu… Benim için okumanın başka konforları da var. Onunla ilişki kurarken zamanla, mekânla, kılığınla, oturup kalkmanla ilgili olarak sahip olduğun kolaylıklar… İsterse üç bin sayfa olsun, eğer siz nefes almadan bir dikişte okumak Bugün olsa yine beklerim. isterseniz, kitap karşı koymaz, işi Yine ve hep. çıkmaz, telefonu çalmaz, yorulmaz, acıkmaz. Hatta sizinle istediğiniz her yere gelir. Ev, otobüs, başka bir şehir, karanlık dışında hiç bir şey onun için fark etmez. Canınız istediği zaman ara vermenize darılmaz. Bir kitaptaki en önemli konuşmayı bile bölüp tuvalete gidebilir, bir kahve koyabilirsiniz. Hatta benim bir sayfayı üç kez ara vererek bitirdiğim olur. Ama insanlar, bilirsiniz ya sözünün kesilmesine tahammülsüzdür. Yalnızca kitapları, o an aklınızı neden veremediğinizi anlatamadan, kıvranarak dinlemeye devam etmek zorunda kalmazsınız. Konuşmaya üşenenler için, tam anlayamadığı bir lafın tekrarını istemek zahmetli değildir. Hafif ıslatılan bir parmağın sayfayı geri çevirmesi yeter. Kitaplar not almak, satır altı çizmek konusunda da anlayışlıdır. Hatta aklınıza getirdiği fikirleri hemen yazıya dökerseniz, ne lafımı bölme diye şikâyet etmesi, ancak takdir eder. Ah tabii bir başka muhteşem kolaylığı daha vardır: Atlayarak okumak. Uzatılan lafları, zaten bildiğiniz şeylerin tekrarlarını, kaba, ucuz anlatımları geçip gidebilir, onları eleştirebilirsiniz. Yazarları ve fanatikleri bile hayatta olduğu kadar sorun çıkarmayacaktır. Hayatınız boşken size sınırsız yaşamlar sunar ve yaşama karıştığınızda da onun lezzetlerini keşfetmenizi sağlayacak bir dağarcıkla donatır sizi. İyi ki arkadaşım şu kitaplar, iyi ki... Ortaokulda ders çalışmama alışkanlığım sürdü. Ansiklopedi bilgileri yetmedi, notlarım berbattı./ Arkadaşlarla mahallede duvar gazetesi çıkardık. İddia üzerine elli defter sayfalık bir roman yazdım. Lisede kütüphane sorumlusu Amerikalı görevli, kütüphanenin anahtarını vermişti bana, derslerden kaçtığımda girip okuyayım diye./Aşık olduğum kızlara şiirler yazdım. Üniversitede her şeyi okudum. Bulduğum her şeyi. Her gün yeni şeyler buluyordum, her gün yeni kitaplar okuyordum. Çılgınca./ Bir tiyatro oyunu yazdım, öyküler yazdım. Röportajlar yazdım. Raporlar yazdım. Roman yazmaya giriştim. Üniversiteden sonra bulduğum her şeyi okumaya devam ettim./Yazdığım romanla Milliyet Roman yarışmasına katıldım. Ben kazanamadım, Orhan Pamuk kazandı. Çalışırken daha çok gazete dergi, daha çok mesleki kitap okudum/ Uzun yıllar boyunca reklam metinleri yazdım. Kırk yedi yaşımda ilk polisiye romanımı yazdım. Bir yarışmayı kazandım ve kitabım basıldı. Hala okuyorum, hala yazıyorum. HASAN ALİ TOPTAŞ Onu, “menekşe”yle eş tuttuk. Benlik tutkusundan kurtulmuş, gösterişe değil, öze önem veren; övünmeyen, övülmeyi de beklemeyen “alçakgönüllü” menekşeyle... RA ZEH U OĞL R İ Ş İP çiçeklerin diliyle... MELEK ÖZLEM SEZER Onu, “pembe glayör”le eşleştirdik. Mevsimler içinde baharı yansıtan, kendisinden çevresine güzellik ve iyilik yansıyan “zerafet” sembolü pembe glayörle... . irdik an, t ş e l ş n r”le e en bağla ö y a l d g mor ye gönül an ödün vgi “ , u On şünce larınd nde se ç ü e Bir d rda inan eyen; özü de şüph anç”lı n u verm olan, içi ayan “in o uğ dırm ... n ı r a b yörle a l g mor SEMİH GÜMÜŞ Onu, “altın kadeh”le eş tuttuk. Bizi besleyen, ayakta tutan, var olma yaşama nedenimiz, dünyadaki yerimiz; İçimizde bizimle beraber dünyaya gelen, bizimle değişen, bize kalan; bütün kötülüklerle savaşabilecek tek güç “umut” vaat eden “altın kadeh”le... Onu, “kamelya”yla eşleştirdik. “Mağrur” kendi değerinin farkında olan, duruşu sağlam kamelyayla. CELİL OKER Onu, “nergis”le eş tuttuk. İşini sevgiyle yapan bu nedenle gönüllerde yerini bulan; verdiği emeğin karşılığını “saygı” olarak alan “nergis”le... Onu, “pembe lale”yle eş tuttuk. Karşısındakine öncelik ya da ayrıcalık gösteren, bencil olmayan, diğerlerinin de bencil olmasına izin vermeyen “anlayış” sahibi pembe laleyle... MÜGE İPLİKÇİ BEHÇET ÇELİK Onu, “lilyu RK GENTÜ IŞIL ÖZ ik. eşleştird ; a l ” n o em ız Onu, “an landıramadığım ır Yaşla sın aktif, dinamik le içimiy yaşam b ” “gençlik sembolü . ”la.. “anemon m”la MUZ e AFFE Sizi y şleştirdik. R İZG alnız Ü o ne ola lmadığ ı c belirs ağı, ne ya nıza inan d ş i ilkele zken, ilke anılacağı ıran; r l alaca için sava er edinere ş k k “güve kadar ces abilmeyi g bu n” ver ö u en “li r olabilen ze lyum ”la... ve 8.Edebiyat Günü 12.00-13.00 (I.OTURUM) YAZARLARLA TOPLU SÖYLEŞI 13.00-13.30: YEMEK 13.55-14.25 (II. OTURUM) ÖĞRENCILERLE BIREYSEL SÖYLEŞI 14.35-15.15 (III. OTURUM) İMZA SAATI İz Deseni : Selçuk Demirel Afiş : Rana Kuseyri -Duygu Şanlı Grafik Tasarım: Hayriye Topçuoğlu- Deniz Zeka Genel İçerik: Türk Dili ve Edebiyatı Zümresi “Çiçeklerin Diliyle”: Mine Oğuz