SAMANLI, Muharrem (1.Kyu) stanbul Teknik Üniversitesi Gemi
Transkript
SAMANLI, Muharrem (1.Kyu) stanbul Teknik Üniversitesi Gemi
SAMANLI, Muharrem (1.Kyu) İstanbul Teknik Üniversitesi Gemi İnşaatı ve Deniz Bilimleri Fakültesi MANİK-DO 11 Ağustos 2006 Uyandım. Terlemişim, sanırım kötü bir rüya görüyordum. Hatta kâbus sınıfına bile dahil edilebilir. Ne var ki korkmuş hissetmiyorum kendimi. Ne de olsa hatırlamıyorum; rüya kalsın. Hayırlara gelsin! Oturduğum koltukta uyuyakalmışım. Hâlâ ölesiye yorgunum. Oysa bugün yorucu hiçbir iş yapmadım ki! Düşünmekten başka... Ne düşünüyorum? Bilmem, o da belirsiz. Beynimde hayaletler uçuşuyor sanki. Bin türlü şekle girip çarpıyorlar hücre duvarlarıma. Hücrelerim duvarlı mı benim? Hücre duvarı bitkiler de olmaz mıydı? Bitkiye mi dönüştüm yoksa? Belki de bitkisel hayata girmişimdir. Offf… Saçmalıyorum. Hâlâ “genç” sıfatıyla nitelendirilmeme rağmen galiba yaşlanıyorum. Bir kitap var elimde. Evet, okuyordum, şimdi hatırladım. Yürümekten falan bahsediyor. “Yol” diyor. “Kişi” diyor. Bir cümlenin altını çizmişim: “Özgürlük” diyor, “budur belki de: sürekli bir yersizlik;sürüp giden bir yol…” Öyle midir?Bilmem ki… Ama yol yalnız çekilmez herhalde. Bir yoldaş olsa güzel olurdu, değil mi? Arayıp sorsam mı yayınevine “ Özgürlük turunuzda tarifeye yoldaş da dahil mi?” diye. Ya da yazara mı sorsam, belki o da yoldaş arıyordur. Sus, oğlum… Hadi, sus sen en iyisi… Telefon çalıyor. Açıyorum. Efendim? Antrenmana geliyor muymuşum? Geliyor muyum? Geliyorum. Görüşürmüşüz. Görüşürüz. Yine şaşkın ördek gibiyim. Evet, antrenman vardı. Geliyorum dedim değil mi ben? Gideyim zaten, beynime oksijen gitsin. Evden çıktım. Kafamda belirsiz düşünceler, hiçbiri çok kalmıyor, geliyor ve hemen gidiyorlar. Zihnimi sürekli boşaltan bir şey var, sanki kendine yer açmak derdinde, ne olduğunu seçemiyorum. Derken dudağıma bir ıslık düştü. Sanki mutluyum. Sebepsiz mutluluk tehlikelidir oysa. Sebep ne ola ki? Ne olsun? Şöyle kallavi bir sebep olsun. Her şeyden de mutlu olunmaz ki… Değmez yani. İyi olması gerekmiyor Pollyanna Kardeş, yanlış anlama, büyük olsun yeter. Mesela; ruhumu hallaç pamuğu gibi atacak kadar büyük bir fırtına, bir çığ ya da yalnızlığımı yıkayacak içli bir sağanak. Yok be, olmadı böyle… Bu aralar çok felsefe okudum galiba yine. Burası gerçek dünyaydı değil mi? Affedin; siz gerçek dünyanın yalancı efendileri, unutmuşum. Hemen hatamı düzeltip şöyle gayet “iyi” bir sebep bulayım mutluluğuma. Mesela görüşmeye gittiğim şirketten geri arasınlar, işe kabul edildiğimi söylesinler. Evet, bak bu oldu. Offff… Ey sebeb-i hayat;söylesene niye sığmıyor benim mutluluğum bu dünyaya? Yol bitmiş bu arada. Düşünürlük yapayım derken durağı kaçırıyordum neredeyse. Hani bitmeyecekti yol, sürüp giden yol değil miydi özgürlük? Yine dünyaları karıştırdım değil mi?. Sus oğlum, azıcık sus sen yine… Dojoya varıyorum. Minderler diziliyor, az kalmış.Gülüyor herkes. Ben de gülüyorum. Çocuklar gibi şeniz. Bir ses geliyor arkamdan, hani epey bi korkuyorum, yalan değil. Turgutmuş. Takılmazsam olmaz: “Ne yapıyon yav şişman, atacaklar senin yüzünden bizi buradan bak. Her yüksek düşüşünde taşıyıcı sistem biraz daha zedeleniyor.” “Hadi oradan, sütlü kahve” diyor. O da haklı. Birden bir ses duyuluyor, yerlerimize geçiyoruz. Antrenman başlayacak. Sessizlik. Mokso… …. …. …. …. …. Domo arigato gozaimasu… Bitti. Ben geldim. Nerede kalmıştık? Düşünüyor muyduk? Ne düşüyorduk? Özgürlük? Mutluluk? İş hayatı? Nereden başlasak…